Bismillahirrahmanirrahim
Allah Resulü (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in, “Kur’ani ilimlerin temelini atma ve onlara yön verme” konusunda, bu ilimlerin çeşitli boyut ve yönlerini belirtmede doğrudan müdahale ettikleri anlamına gelmez. Aksine temel atmaktan maksat, tefsir ve Kur’an ilimlerinde, ilim adamlarının yetişmesine yardım etmek ve asıl çerçeveyi belirtmektir. Başka bir ifadeyle Ehl-i Beyt, Kur’an’ı koruma ve açıklama görevini üstlenmişlerdi ve ilgili ilim dallarını oluşturma konusunda, ortaya çıkan şüpheler karşısında gerekli olan her şeyi yapıyorlardı. Kur’an ilimlerinin ve hatta Kur’an-ı Kerim’i korumak için gerekli olan diğer ilimlerin temeli de bu çerçevede onlar tarafından atılmıştır.
Kur’an ilimlerini planlamak konusunda Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in rolünü, planın özünü belirleyip de ayrıntıları hesaplamayı ve o planı uygulamayı diğer mühendis ve ustalara bırakan mühendislerle mimarların rolüne benzetebiliriz.
Kur’an ve Kur’an ilimlerini tanıma konusunda Ehl-i Beyt İmamlarının rolü iki açıdan incelenebilir:
1- “Nahiv”, “sarf”, “mânâ” ve “beyan” gibi bir dilin doğal yapısıyla ilgili olan şeyler ve yine “âmm”, “hâss”, “mutlak”, “mukayyet”, “mücmel (üstü kapalı)” ve “mübeyyen (açık)” vb. usul-i fıkıh ilminde incelenen bazı kurallar. Ki bu gibi konular, Kur’an-ı Kerim’in açıklamasına has olan şeyler değildir; her yazıyı ve hatta her sözlü beyanı kapsamaktadır. Kur’an-ı Kerim de diğer kitaplar gibi “halk dili”nden yararlanması nedeniyle bu dil kurallarına sahiptir.
2- Kur’an-ı Kerim’e özel olan ve Kur’an’ın özel metodunun kapsamına giren konular. Muhkem ve müteşabih, nasih ve mensuh, zahir ve batın, vucuh ve nezair, Mekkî ve Medenî, mukattaa harfleri, tevil ve nüzul sebebi gibi konular.
Bu gibi konular Kur’an’ın özel metodu olup, genellikle Kur’an ilimleri başlığı altında incelenmektedir.
Kur’an-ı Kerim’i okurken, okuma hatalarını önlemek için ilk olarak Ehl-i Beyt tarafından temeli atılan ilimlerden biri nahiv ilmidir.
Nahiv İlmi
Raviler ve ilim ehli, nahiv ilminin ve nahiv kurallarının temelini atan ilk kişinin İmam Ali b. Ebu Talib (a.s) olduğuna inanmaktadırlar. Hz. Ali (a.s) Kur’an-ı Kerim’i okurken hata yapılmasını önlemek için nahiv ilminin kurallarını tâbiinin ileri gelenlerinden olan Ebu’l-Esved Zalim b. Amr ed-Duelî’ye öğretmiş ve o da Hz. Ali’nin (a.s) yönlendirme ve aydınlatmasıyla bu ilmi genişletmiştir.
Abdullah b. Müslim b. Kuteybe-i Dinverî “eş-Şiir ve’ş-Şuara” adlı kitabında şöyle demektedir: Ebu’l-Esved Zalim b. Amr’ı nahivcilerden saymak gerekiyor; çünkü o, İmam Ali’den (a.s) sonra nahiv ilminde kitap yazan ilk kişidir. [1]
İbn Hacer de “el-İsabe” adlı kitabında şöyle yazmaktadır: Ebu Ali Kalî, Ebu İshak Zeccac’ın dilinden ve o da Ebu Abbas Muberred’den şöyle nakletmiştir: Nahiv ilminin ilk kurucusu ve yine Kur’an-ı Kerim’e nokta bırakmayı ilk başlatan kişi Ebu’l-Esved Duelî’dir. Ebu’l-Esved’e bu konuda kimin kendisine kılavuzluk ettiği sorulduğu zaman, “Ben bunu Ali b. Ebu Talip’ten (a.s) öğrendim” cevabını vermiştir. [2]
İbn Ebi’l-Hadid Mu’tezilî “Şerh-i Nehcu’l-Belağa” adlı meşhur eserinde şöyle yazmaktadır: İlimlerden biri de nahiv ilmidir. İlk olarak bu ilmin temelini atan, onun usûl ve kurallarını Ebu’l-Esved’e öğreten kişinin İmam Ali (a.s) olduğunu herkes bilmektedir. Örneğin “Söz üç kısımdır: İsim, fiil, edat” şeklinde buyuran ve yine kelimeyi “ma’rife (belirili) ve nekereye (belirsiz)” şeklinde ayıran; harekeleri, “ötre, fethe, cezm ve kesre” olmak üzere kısımlara ayıran ilk kişi yine İmam Ali’dir (a.s). Ve bu, bir insana hediye edilen mucizelerden biridir; çünkü insanın delil getirme gücü böyle bir istinbata ulaşamaz. [3]
İbn Hallikan kendi tarih kitabında Ebu’l-Esved ed-Duelî’nin biyografisinde şöyle demektedir: Ebu’l-Esved Zalim b. Amr b. Süfyan ed-Duelî, tâbiînin ileri gelenlerindendir. O, İmam Ali’nin (a.s) yarenlerinden olup, Sıffin Savaşı’nda onun safında savaşmıştır. Basra haklındadır. Düşünce bakımından halkın en mükemmeliydi. O, nahiv ilminin temelini atan ilk kişidir. İmam Ali’nin (a.s), bir sözü “isim, fiil ve edat” olmak üzere üç kısma ayırdıktan sonra ona verdiği ve ardından, “bu şekilde tamamla” buyurduğu nakledilmiştir.
İbn Hallikan sözünün devamında şöyle demektedir: Nahiv ilmine “nahiv” denmesinin nedeni, Ebu’l-Esved’in İmam Ali’den (a.s) onun gibi kendisinin de temel atmak için izin almış olmasıdır. [4]
Hatta bu ilime “nahiv” denilmesinin diğer nedenleri olarak şunlar zikredilmiştir: İmam Ali (a.s) bu ilmin temel kurallarını Ebu’l-Esved’e öğrettiği zaman ona, “Unhu haze’n-nahve ve ezif ileyhi ma vekaa ileyk (Sen bu metodu izle ve bulgularına da buna ekle)” dedi. Veya İbn Enbarî’nin rivayetine göre, Ebu’l-Esved temel kuralları bir araya toplayıp İmam Ali’ye (a.s) sunduğu zaman, İmam (a.s) ona şöyle buyurdu: “Ni’me ma nehavte” veya “Ma ehsene haze’n-nehv ellezi nehavte (İzlediğin metot ne de güzeldir!)”.
Ebu Cafer Rüstem Taberî de şöyle nakletmiştir: Nahiv ilmine “nahiv” denilmesinin nedeni şudur: İmam Ali (a.s) Ebu’l-Esved ed-Duelî’ye nahiv ilminden birtakım şeyler öğretmesi üzerine Ebu’l-Esved’in İmam Ali’den (a.s) aynı metotla çalışması için izin istemesidir. Bu nedenle bu ilme “Nahiv” (metot) ilmi denilmiştir. [5]
İmam Ali (a.s), Kur’an-ı Kerim’in hatalı okunmaması için böyle bir girişimde bulunmuştur. İmam Ali (a.s) ve öğrencisi Ebu’l-Esved ed-Dueilî’nin şahsiyetini tanımak, bizi daha fazla bu noktaya yönlendirmektedir. Tarih ve hadis kitaplarında da buna işaret edilmiştir. Muttaki Hindi, Hz. Ali (a.s) tarafından nahiv ilminin temelinin atılışını açıklarken bu tarihî olayı şöyle anlatmaktadır: Sa’saa diyor ki: Bir Arap Emîrü’l-Müminin Ali’nin (a.s) yanına gelerek, “Ey Emîrü’l-Müminin! ‘La ye’kuluhu ille’l-hatun‘ [6] harfini (ayetini) nasıl okuyorsun?” diye sordu. İmam Ali (a.s) tebessüm ederek (ayetin şöyle olduğunu) buyurdu: “La ye’kuluhu ille’l-hatiun.” [7]
Arap, “Ey Emîrü’l-Müminin! Doğru söyledin” dedi. Sonra İmam (a.s) Ebu’l-Esved Duelî’ye yönelerek şöyle buyurdu: Acemler dine girdiler. O halde, insanların dillerini düzeltmeleri için bir şeyler yap. İmam (a.s) daha sonra “ötre, fethe ve kesreyi” açıkladı. [8]
Şu konuya dikkat edilmesi gerekmektedir: Emîrü’l-Müminin Ali (a.s), kendi hilafeti döneminde İslam toplumunun çeşitli sorunlarıyla karşı karşıya olduğu bir sırada, nahiv ilminin temelini atmakla büyük bir buluş yapmıştır. Oysa hiçbir yorucu bir toplumsal sorumluluğu olmayıp, tüm zamanlarını araştırma ve öğrenmeye adayan kimselerin bile böyle büyük bir buluş yapmaları çok nadir rastlanan bir durumdur. Bu da İmam Ali’nin (a.s) eşsiz kişiliğini apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Allame Tabatabaî, bu gerçeğe değinerek şöyle buyurmaktadır: İmam Ali (a.s), İslam toplumunda meydana gelen bozuklukları, örneğin Müslümanların iç ihtilaflarını ve peş peşe meydana getirilen savaşları ıslah etmek için sıkı bir şekilde gayret sarf ettiği hilafeti döneminde, Kur’an ve vahiy dilini anlamak hususunda bazı temel girişimlerde bulunmakta kusur etmemiş ve nahiv ilminin temelini atıp Ebu’l-Esved-i Duelî’ye onun temel kurallarını yazmasını emrederek çok önemli bir ilki başlatmıştır. [9]
Kur’an-ı Kerim’in Harekelendirilmesi ve Noktalandırılması
Kur’an kıraatinde ihtilaf çıkmasını önlemek amacıyla Kur’an-ı Kerim’in noktalandırılması ve harekelendirilmesi için birtakım kuralların konulması, bizzat İmam Ali (a.s) tarafından temeli atılan ve daha sonra Arap dilinde genel olarak kullanılan, Kur’an için yapılmış önemli hizmetlerden biridir. Bu kuralların temeli, İmam Ali’nin (a.s) kılavuzluğu ve emriyle, öğrencisi Ebu’l-Esved ed-Duelî tarafından atılmıştır.
Emîrü’l-Müminin İmam Ali’nin (a.s) eğitimiyle Kur’an-ı Kerim’e ilk nokta koyan ve Arapça ilminin (edebiyat) temelini atan ilk kişi Ebu’l-Esved ed-Duelî’dir. [10]
Bu konuda Zerkanî şöyle demektedir: Ebu’l-Esved Zalim b. Amr ed-Duelî nahiv ilminin temelini atan, sayılı fakihlerden, ileri gelenlerden, şairlerden ve hazır cevap tâbiîndendir. Emîrü’l-Müminin İmam Ali (a.s) nahiv kurallarının bir bölümünü ona öğretmiş, Ebu’l-Esved onun hakkında yazılar yazmış ve bir grup da ondan öğrenmiştir… Sıffin Savaşı’nda İmam Ali’nin (a.s) safında yer almıştır. Çoğu görüşe göre o, Kur’an’a nokta koyan ilk kişidir. Basra’da vefat etmiştir. [11]
Muttaki Hindi’nin “Kenzu’l-Ummal” adlı eserinde bu konuyla ilgili görüşü de Hz. Ali’nin (a.s) o dönemin sürekli değişen şartlarında ve diğer şartlar altında Kur’an-ı Kerim’in korunması için bir çare bulmaya ne kadar önem verdiğini ortaya koymaktadır.
Bu konular, Kur’an-ı Kerim’e hizmet etmek için Ehl-i Beyt tarafından temeli atılan ve sadece Kur’an’a özel olmayıp, Arap diliyle de ilgili olması nedeniyle, Kur’an dışında da kullanılan bilim ve sanatların örnekleridir.
Ancak Ehl-i Beyt’in Kur’an-ı Kerim’e özel olan ve Kur’an’ın özel metodunu ilgilendiren ilimlerdeki rolü, onlar ile öğrencilerinin Kur’ani ilimlerde ve Kur’an tefsirinde ne kadar payları olduğunu incelediğimizde ortaya çıkacaktır.
Murtaza Turabî
———–
[1]- eş-Şiir ve’ş-Şuara, s. 86.
[2]- el-İsabetu fi Temyizi’s-Sahabe, c. 2, s. 405.
[3]- Şerh-i Nehcu’l-Belağa, c. 1, s. 204.
[4]- Tarih-i İbn Hallikan, c. 1, s. 261, “Ebu’l-Esved Zalim b. Amr ed-Duelî” başlığı altında.
[5]- İbn Nedim, el-Fihtist, c. 1, s. 105.
[6]- el-Hatun, “hatv” kökünden türemiş olup adım atmak anlamındadır
[7]- el-Hatiun, “hatae” kökünden türemiş olup hata yapmak anlamındadır.
[8]- Kenzu’l-Ummal, c. 10, s. 284.
[9]- Allame Tabatabaî, el-Mizan, c. 5, s. 277.
[10]- el-Mizan Tefsiri, c. 5, s. 277.
[11]- el-A’lam, c. 3, s. 236.