Ehl-i Beyt

Ana Sayfa Kur'an-i Kerim, Makaleler 11 Şubat 2024 214 Görüntüleme

Kur’an Müslümanlığı iddiasındakilerin Kur’an’la zıtlığı

Kendine Kur’an Müslüman’ı diyen sözde ilahiyatçı ve meâlcilere bakıyorsun, Kur’an’ı sadece Kur’an üzerinden yorumlamak adı altında takıntılarla büyük hatalara giriyorlar. Mehmet Okuyan, İblis’in cin olduğunu kabul etmiş, bu kadarı tamam. Peki ona nasıl Âdem’e secde emredildi? Diye sorulunca, Allah’ın ona hitaben “sana emrettiğim esnâda secde etmene ne mani oldu” ayetine binaen, Allah ona meleklerden ayrı özel olarak istisnâî biçimde emretti diyor. Hâlbuki edebi-belaği olarak topluluğa emretme durumunda da topluluktaki bir kişiye emretmiş olduğuna değinme durumu mümkün. Arap edebiyatına ve belagatine uygun böyle bir yoruma hiç mahal bile bırakmıyor adam. Âdem’e secde edin ayetindeki li-Âdeme ifadesini Âdem’e diye tercüme etmek yanlıştır, li için demektir, Âdem için secde edin denmeli diyor. Hâlbuki Allah-u Teâlâ bizzât kendisine secde etmeyi emredince de li- ekinden istifade ediyor.

Dolayısıyla o ayetlerde diğer sözlük manasına da uygun şekilde “Allah’a secde” diyorsak, burada da “Âdem’e secde edin” diye tercüme etmek hiç de yanlış değil. Allah’a zaten ubudiyet için secde ediliyor. Diğer konularda da benzer ve edebî belagati gözardı edici yaklaşımlara sahip ki onlara hiç girmiyorum. Ayetin tek tefsirini bununla sınırlayarak, sanki Allah-u Teâlâ hâşâ İblis’in sapmasına vesile olmuş ve çelişkili konuşmuş gibi görüntü veriyor. Bir de Abdülaziz Bayındır’ın bir makalesini görmüştüm. Ehlisünnet arasında Kur’an’da adı geçmeyen ama eti haram olan hayvanların tespiti ile ilgili görüşleri sıralayıp kibirli edasıyla eleştirerek, Peygamberin (s.a.a) hâşâ hiçbir şekilde birşeyi helal veya haram etme yetkisi yoktur diyor. Bu Kur’an-ı Kerim’e yönelik Ehlibeyt’in tefsirine göre büyük bir iftira. Zira Allah-u Teâlâ buyuruyor:
“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları ummi nebi resule, tabi olurlar. O ki, onlara iyi olanı emreder ve onları kötü olandan sakındırır ve temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar, zahmet ve sıkıntı veren şeyleri onlardan kaldırır, onlardan bağları çözer, ona iman eden, ona saygı gösterenler ve ona yardım edenler ve ona indirilen nura tabi olanlar işte kurtuluşa erenler bunlardır.”

Ehlibeytin açık buyruklarına göre, bu ayet, Peygamber Efendimizin (s.a.a) Kur’an’da adı geçmeyen, ama helâl oluşu fıtrata aykırı şeyleri haram etme ve fıtrata uygun şeyleri helâl etme yetkisi olduğuna yorumlanır. Ehlibeyt (a.s) hadislerinde, o tür etlerin haramlığı insanın tabiatı ve fıtratı gereği onlardan tiksinmesi sebebiyle iğrenç olduğuna işaret eder, ama Allah’ın ad vererek haram ettiği şeylerle aynı derecede bir haram değildir. Fakat bunları kabul etmek, bu ayet ve “Resul size ne verirse alın, sizi neden sakındırırsa ondan sakının” ayeti gereği Usul-ü Kâfî ve Tehzîb ül-Ahkâm’da açık nass olan hadislerimize göre Peygamber’e (s.a.a) imanın gereğidir. Yani ikinci dereceden haramdır veya helâldir bu şeyler. Zira Resul’ün rızası ve gazabı Allah’ın rıza ve gazabında ölçüdür.

Hükmü Allah’ın hükmüyle geçerli, ona itaat Allah’a itaat, ona isyan Allah’a isyan, onu sevmek Allah’ı sevmek, onunla savaşmak Allah’a karşı savaşmak, ondan uzaklık Allah’tan uzaklıktır. Bunların hepsi Kur’an ayetlerinde geçer değil mi? Tevbe 29 ayeti gereği hak dini din edinmek, Allah’ın ve Resûl’ünün haram ettiği şeyleri bir arada kabul etmektir. Verdiğimiz örnekte habis olan şeyleri haram etmenin bir örneği, Şia fıkhında nebevi ve eimme hadislerinde pulsuz balıkların haramlığıdır. Zira bu balıkların birçoğu denizdeki kirli artık ve gıdalardan beslenir, pulları olmadığı için daha çabuk hastalık kaparlar ve hastalıkları etlerine ve bedenlerine sirayet eder. Ha bir de ek bir lügavî açıklama: Kur’an’daki behîmetü’l-en’âm tabiri.

Behîme kelimesi, bir manaya göre kara ve deniz hayvanları arasında yırtıcı olmayanları, bir manaya göre ise yırtıcı olmayan dört ayaklıları kapsar. Yani yırtıcı hayvanlar behîme kapsamının dışındadır. Şii fıkhında yırtıcı hayvanların genel manada haramlığı hususunda hiçbir ihtilaf yoktur. Bu lügavi bakımdan Kur’an’da geçen bu kelimeye mutabıktır. En’âm tabiri ise dört ayaklılar, yahut dörtayaklı ve sağmal hayvanlardır. Ehlibeyt fıkhında eti haram olan hayvanların haramlığının da Kur’an’daki genel ifadelere dayandığını görüyoruz. Ayyâşî tefsiri ve başka kaynaklarda, imam Bakır (a.s) kendine fil, ayı ve maymun eti yemenin hükmü sorulan hadiste: “bu yiyilebilir olan behîmetül-en’âm’dan değildir.” Buyurmuştur.


Fakat görüyoruz ki, Abdülaziz Bayındır kendi yazısında, kaplan, aslan gibi yırtıcı hayvanların etine haram denebilmesi için, bunların sağlığa zararlı olduğunun bilim tarafından kesin biçimde onaylanması gerektiğini iddia ediyor. Hâlbuki lügat bakımından Behîme ifadesinin hiçbir şekilde yırtıcıları kapsamadığında hiç ihtilaf yoktur.


Hz. Mesîh’in ve mukarrep meleklerin Allah’a kulluk etmekten aslâ sakınıp kibirlenmeyeceği ayetindeki “len” ifadesi bizim deyimimizle “aslâ (mümkün olamayacak durum)” şeklinde tekit olduğu hâlde, ayetin devamında geçen kulluktan çekinip kibirlenenlere yönelik tehdidi, aynı Abdülaziz Bayındır, Allah-u Teâlâ’nın hâşâ Hz. Îsa’yı (a.s) ve mukarrep melekleri masum kabul etmeyip tehdit ettiğine yorumlamıştı. Hâlbuki ayet “aslâ böyle yapmazlar ve kim bunu yaparsa..” şeklinde. Yani onların aslâ yapmayacağı bu fiili yapanlara yönelik azap vaadi var orada. Hz. Musa’ya hitaben Allah’ın “Len terânî (beni aslâ göremezsin)” ifadesi nasıl O’nun gözle görülemeyeceğine işaret ediyorsa, bu da böyledir. Ne yazık Bayındır gibi kimseleri bizim El-Mustafa âlimlerimiz davet edince, ona sonuna kadar konuşma fırsatı veriyor, adam tahammülsüzlükten kendi sözlerini defalarca bölse bile onu susturmaya cesaret edemiyorlar.

Keşke biraz dikkatli olsalardı. İzleyince öyle bir izlenim ediniyorsunuz ki, sanki hâşâ bizimkilere adamın hatırını kırmamak onun Kur’an’a dayatmaya çalıştığı zorlama yorumları çürütmekten daha önemli. Ulemamızı tenzih ederim. Kesinlikle böyle bir maksatları yok. Ama semineri onun sözlerini oturup dinlemek için düzenlemiyorlar ki. Dolayısıyla hakkı ifade etme konusunda korkmamaları lazım. Sonuçta adam bizim onunla vahdet yapabileceğimiz Sünnilerden de değil, bilakis onların da itikadıyla taban tabana çelişkili sözleri var ve kendini Sünni olarak bile görmüyor. Adam esbâb-ı nüzul hadislerini bile kabul etmemek adına elinden geleni yapan koyu ve kibir dolu bir sözde Kur’ancı..


Üstatlarımıza tavsiyem, lütfen bu gibi konularda biraz duyarlı olalım. Biz ümmetin Kur’an üzerinden kabul ettiği ortak değerleri ve gerçekleri bile reddeden kimselerle müdara ve geçim adına takiye etmek zorunda değiliz. Bilakis bunların bidatine karşı halkı bilinçlendirmemiz gerekir ve bu bizim âlimlik vazifemizdir.

Ali Rıza Akbulut (Kaimî)

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

Sabah Namazı

Sabah Namazı

Tema Tasarım | Ozakajans.com