Doğumu
Rahmetli Ayetullah Seyyid Hoi’nin (Kuddise Sırruh) minberi, yarım yüzyıl içerisinde İslam düşünce coğrafyasında tüm ilimlerde ve İslamın her alanında; çok değerli, büyük, faziletli pak meyveler vermiştir. Öyle ki; onun eliyle; İslam, ilim ve toplum içinde fedakârlıkla hizmet eden yüzlerce fakih, müçtehit ve değerli âlimler yetişmiştir. Bu gün onlardan birçoğu ilmi merkezlerde, özellikle Necef-i Eşref ve mukaddes Kum şehrinde üstat olarak faaliyetlerini sürdürmekteler. Bazıları ise günümüzde ilmi ve sosyal alanların zirvesinde; eğitim, sosyal hizmetler, mercaiyet ve ümmetin liderliği mesuliyetlerini icra etmekteler.
Bunların içerisinde en önemlisi ve önde geleni üstat; “Ayetullah Uzma Seyyid Ali Hüseyni Sistani’dir.
Ayetullah Uzma Sistani, rahmetli Seyyid Hui (Kuddise Sırruh’un) en büyük, en bariz tanınan; ilim, fazilet, ehliyet ve dehalıkta en önde gelen seçkin öğrencisidir.
Şimdi bu değerli şahsiyetin yaşamına bazı başlıklarla kısaca değineceğiz:
1349 (Hicri – Kameri) yılının Rebi’ul evvel ayında imam Rıza Aleyhi’s Selam’ın şereflendirdiği mübarek Meşhed şehri yakınlarında dindar bir ailede; ilim, takva, keramet ve seyyidler ocağında dünyaya geldi. Ve bu kutsal mekânda faziletler içinde yetişti, olgunlaştı.
İlk ve orta eğitimini (Arab edebiyatı, belagat ilmi, temek akli ve dini ilimler) değerli üstatlar huzurunda gerçekleştirdi.
Yüksek derecede Usul, Fıkıh, akli ilimler ve ilahiyat bilimleri eğitimini o mübarek belde de Muhakkik Mirza Mehdi İsfahani Rahmetullahi Aleyh gibi değerli üstatlar huzurunda tamamlayarak tahsilinin gelişimi, kemali ve bazı değerli âlimlerden istifade edebilmek için 1368 (H.K) yılında mukaddes Kum şehri ilim merkezine hicret ettiler. O günlerde bu mukaddes ilim merkezi eğitimini; Ayetullah Uzma Seyyid Hüseyin Burucerdi (Kuddise Sırruh’un) emeği ve mercaiyetinin gölgesi altında sürdürmekteydi.
Ayetullah Seyyid Burucerdi Kuddise Sırruh’un Usul ve Fıkıh dersleri özel bir metot ile tahkik ve tatbik üzere bütün fıkhi hadisler ve islami görüşleri kapsayıcı, oldukça ciddi idi.
Seyyid Ali Hüseyni Sistani Dame zilluh, bu kaynaktan kâmilen yararlanmanın yanı sıra Hadis ve Rical ilminde de kemale erişmiş, Ayetullah Hüccet gibi faziletli, büyük üstatlardan da önemli ölçüde yararlanmıştır.
Seyyid Ali Hüseyni Sistani Dame zilluh 1371 (H.K) yılında Alevi feyzinin kaynağına ulaşmak, Necef-i Eşref’in meşhur, eski ilim merkezinde bulunan üstatlardan da yararlanmak, ilahi kabir ve Peygamber ilminin pak kapısı Hazreti Emir el müminin Ali Aleyhi Selam’ın yakınında olabilmek için Kum’dan ayrılarak Irak’a gitti.
Onun Necef’e geldiğini o günlerde, orada bulunan ilim merkezlerinin dersleri; verim coşku, heyecanın doruğuna ulaşmıştı. O bütün gücü ile kendini ilmi esaslara ve fakihliğe verdi. O diyarın büyük, meşhur, tecrübeli üstatlarından çok derin istifadeler etti.
Bu değerli şahsiyet, on yıldan fazla fakih ve müçtehitlerin üstadı Ayetullah Uzma Seyyid Hui Kuddise Sırruh’un derslerine katıldı ve o günlerde Necef ilim merkezinin değerli büyüğü ve mesulü olan Hazreti Ayetullah Uzma Seyyid Hekim’den de büyük ölçüde yararlandı.
Derslerinde çok titiz, derin görüşlere sahip olmasıyla meşhur olan Ayetullah Uzma Şeyh Hüseyin Hilli’nin huzurunda bir devre bütün Usul derslerini okudu.
O, Meşhed, Kum ve Necef gibi mukaddes ilim merkezlerinde yıllarca eğitim görerek Usul ve Fıkıh’ta öğrenim ve öğretim de bulunmuş ayrıca birçok ilim dalında büyük tecrübe, derin ilim sahibi olmuştur.
1381 (H.K) yılında Şeyh Ensari Rahmetullahi Aleyh’in Mekasib’i üzerinden içtihat derslerine başladı bu kaynak üzere yıllarca içtihat dersleri verdi. Daha üst düzeyde içtihat derslerini şerhi unvanı ile Seyyid Muhammed Kazım Tabatabai Yezdi Rahmetullahi Aleyh’in Urvet’ul Vuska’sıyla sürdürdü. Bu dönemde Taharet, Humus, Namaz ve Namazla ilgili birçok konuda geniş içerikli dersler verdi.
Bu değerli şahsiyet 1384 (H.K) yılının Şaban ayında yüksek içtihat derecesinde Usul dersleri vermeye başladı. Bu derslerin üçüncü devresini 1411 yılının Şaban ayında tamamladı; Onun yetiştirdiği birçok âlim üstatlarından kazandıkları Usul ve Fıkıh derslerindeki değerli bilgileri ders olarak vermeye başladılar.
İLMİ DEHASI
Hazreti Ayetullah Uzma Seyyid Ali Sistani Dame Zilluh, üstatların yetiştiği ilmi merkezlerdeki derslerde hızla parladı.
Ders arkadaşları ve üstatları arasında; araştırma, tahkik, eleştirme, değerlendirme kudretinin kuşatıcılığı, konulara hâkim olması, ilmi iradesi, birçok ilmi konularda özellikle Fıkıh, Usul ve Rical ilmindeki derinliği ve başarısından dolayı tanınıyor ve övülüyordu.
O değerli şahsiyetin üstünlüğü herkes tarafından açıkça bilinmekteydi. O, genç yaşta üstadı (Ayetullah Uzma Seyyid Hui) tarafından yazılı olarak içtihat izni alan ender şahsiyetlerdendir. Diğer üstadı olan Hazreti Ayetullah Şeyh Hüseyin Hilli’de içtihat şahadetnamesini 1380 (H.K) yılında yazılı olarak vererek onun faziletlerini, ilmi derinliğini ve üstünlüğünü övmüştür.
Yine aynı yıl içerisinde Fakir, Muhaddis, Rical uzmanı büyük araştırmacı Allame Hacı Ağa Bozorgi Tehrani yazılı olarak verdiği şahadetinde onun Rical ve Hadis’teki ilmi maharetini özellikle belirterek onun yüksek ilim makamını övmüştür.
Şunu da belirtmemiz gerekir ki, bu değerli şahsiyetin ilmi makamının göstergesi olan izin ve şahadetnameleri alması ve bu denli övgülerle şahsiyetinin tanınması, onun henüz otuz bir yaşını doldurmadığı günlere rastlamaktadır.
ESERLERİ
Ayetullah Uzma Sistani Dame zilluh otuz dört yıl boyunca üst düzey Fıkıh, Usul ve Rical eğitimi vererek çok büyük hizmetler göstermiştir. Onun bu ilmi cihadı, Fıkhi çabaları ve araştırmalarının meyveleri oldukça fazladır. Bunlardan bazısına işaret edeceğiz.
Daha öncede değindiğimiz gibi Şeyh Ensari Rahmetullahi Aleyh’in Mekasib’ini üst düzey dersi olarak verdi, bu öğretimini sona erdirdiği dönemde Taharet, Kaza, Humus, Fıkıh’ın bazı kaide ve bahislerini (Faiz, Takiyye, ilzam, kaidesi… gibi) ders olarak verdi. Bu derslerinin bir kısmı kitap olarak da basıldı. Ayrıca üç devre kâmil olarak Usul dersi verdi bu derslerindeki bazı bahisleri kitap olarak yayınlandı. Bu değerli şahsiyetin bazı öğrencileri de üstatlarının bu derslerini beyan ederek yayınladılar.
Bu değerli üstad, tahkikat ve çalışmalarında çok ciddi, dayanıklı, yorulmak bilmezdi. Bütün bu çalışmaları, eğitimini yanı sıra birçok konularda araştırmalar da bulunmuş ve çok sayıda değerli eserler yazmıştır. Onlardan bir kısmını burada kısaca sıralıyoruz:
1 – Şerhi Urvet’ul Vuska
2 – El Buhus’ul Usuliye
3 – Kitab’ul Kaza
4 – Kitab’ul Bey’i ve’l Hıyarat
5 – Fi’l Libas’il Meşkuk fihi
6 – Fi Kaidet’il Yed
7 – Fi Salat’il Misafir
8 – Fi Kaidet’il Tecavüz ve’l Firag
9 – El Kıble
10 – Et Takiyye
11 – Kaidet’ul ilzam
12 – İçtihat ve Taklit
13 – Fevaid’ul Ğareviyye
14 – Er Riba
15 – Hücciyetu Merasili Ibn – i Ebi Umeyr
16 – Nakdi Risalet’u Tashih’il Esanid’il Erdebili
17 – Şerhi Meşiyet’ut Tehzibeyn
18 – Kaidet’il Kur’a
19 – Tarihi Tedvini’il Hadis fi’l İslam
20 – Fevaid’ul Fıkhiyye
21 – Risalet’un fi Hukmi ma iza … ihtilaf’ul
22 – Müctehidan’il Mutasaviyan Fi’l Fetva
Ayrıca ilmihal kitabı olan Tevzih’il Mesail kitabı Türkçe de olmak üzere bir çok dilde yayınlanmıştır.
EĞİTİM METODU
Onun eğitimdeki metodu ilmi merkezlerdeki bir çok üst düzey dersleri veren üstatların metodundan farklı ve ayrıcalıklıdır. Bu ayrıcalık ve imtiyazın başka göstergesi şunlardır:
(a) Bir Konuyu Beyan Ederken Onun Tarihini ve Temellerini Tanıtır:
Bu beyan felsefeyle ilgili olsun; “Müştak’ın terkibi, özellikleri gibi veya Akaidi olsun, Teâdül ve Terâcih gibi. O böylece hadislerde meydana gelen ihtilafların imamların zamanında düşünsel ve akaidi mücadeleler ve siyasi ortamlardan kaynaklandığını ispatlar. Bur konunun tarihsel yönünü çok iyi bilmek doğal olarak o konunun tüm yönleriyle anlaşılmasına, sorunların halline büyük ölçüde yardımcı olmaktadır.
(b) İlmi Merkezdeki Düşüncelerle Çağdaş Kültürlerin Arasında Bağlantı Kurmak: İsim ile edatın
arasındaki fark zati midir yoksa arazi midir? Konusunda “Kifayet’ul Usul” kitabının yazarının görüşünü tercih etmekle beraber kendi görüşünün temelleri, yeni felsefi teoriye dayanmaktadır. Yani zihin bir konuyu iki şekilde tasavvur edebilir. Eğer konuyu müstakil ve net bir şekilde düşünüyorsa buna isim denir. Eğer konuyu bazı vesileler sayesinde düşünüyorsa buna edat denir.
Örneğin; “Emir” cümlesinin ne manaya geldiğini bazı sosyologların tanımladığı gibi beyan eder ve şöyle buyurur: “ Taleb veya emir, ya rica ya da istek manasına gelir; insanın toplumdaki konumuna göre değişir.”
(c) Özel Fıkhı İlgilendiren Usûllere Önem Vermek: İlmi Merkezlerdeki öğrenci, Fıkıhta birçok pratik bir
sonucu olmayan bazı konuların üstatları tarafından aşırı bir şekilde bahsedildiğini görmektedir. Örneğin “Va’z (Karar kılma) itibari midir, tekvini mi? Veya ilmin konusu nedir? … Gibi.
Ama üstad Sistani istinbat (hüküm çıkarma) ile ilgili olan usullerde (usül-ü ameliye, teadül-teracih, umum-husus gibi) gerçek ilmi temele ulaşmak için çaba harcamakta, pratik neticesi olduğu kadar o konu hakkında beyanda bulunmakta.
(d) Yenilik:
İlmi Merkezlerin bir çok üstatları maharetli olmalarına rağmen yenilik ruhuna sahip değildiler. Öyle ki; işlenen konunun cevherine inmekten ziyade sadece görüşlerine bağlı kalmakta konuyu dipnotlarla geçiştirmektedir. Üstad ise; mevcut görüşleri öne sürer, kendisine göre daha güçlü olan görüşü belirterek düşün ve sonuca ulaş gibi cümleleri kullanır.
(e) Müşriklerle Evlenmenin Caiz Olması Meselesinde ve Aynı Şekilde Tezahüm Kuralında (usulde bir kaidedir):
Fakihler bunu sadece akli bir konu olarak ele alır. Ama Seyyid Sistani bu kaideyi şu şekil açıklanan “iztirar” (zorunluluk) kaidesi ile birlikte ele alır: Allah-u Teala bir şeyi haram kıldıysa, zorunlu olanlar için ve iztirar kaideleri uygulamada aynı neticeyi verir. Bazen bu gibi konuların uygulama alanını genişletir. Tıpkı “Namaz beş durum dışında tekrar kılınmaz” kaidesinde olduğu gibi. Fakihler bunu normalde sadece namaz konusunda uygulasalar da Seyyid Sistani bu rivayeti şu rivayet ile birlikte neticelendirir: “Sünnet farzın sıhhatini bozmaz” gibi. Namazda ölçü farzın sünnetten öne geçmesidir. Aynı ölçü vakit ve kıble de uygulanabilir. Diğer farzlar ve sünnetlerde böyledir. Vakit ve kıble de namazın farzlarındandır.
(f) Nassa Geniş Açıdan Bakmak:
Bazı fakihler nassın sadece kelimelerinin sınırlarına bakarak hiçbir zaman nassın delâletinin kapsamına dikkat etmezler ama bazı fakihler rivayet ve nassın söylendiği ortam ve şartlara dahi dikkat ederek, hadisin de delâlet ettiği hükme etki eden diğer etkenleri de göz önüne alırlar. Örneğin: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Alih evcil eşeklerin etinin yenilmesini Hayber gününde haram etmiştir. Eğer nassın sadece kelimelerini göz önünde bulundurursak evcil eşek etinin yenilmesinin haram veya mekruh olduğunu söyleriz. Ama ayrı rivayete geniş açıdan bakarsak görürüz ki Hayber günü Yahudilere karşı bir savaş vardı; savaşta da silah ve diğer gereksinimlerin taşınması için o günkü hayvanlara ihtiyaçtan dolayı idi. Bu rivayet maslahat nedeni ile söylenmiş olup, haram veya mekruha delâlet etmez. İşte üstadımız Seyyid Sistani bu grup âlimlerdendir.
(g) Hüküm Çıkarmak İçin Gerekli İlimlerdeki Uzmanlığı:
Seyyid Sistani’nin görüşüne göre bir fakihin gerçek ve kâmil fakih olabilmesi için; Arap edebiyatını, şiirini, Arapların sözlerini iyi bilmesi ve böylece nassın delâletini mevzu yönünden anlaması gerekir. Ayrıca lügat kitaplarını, yazılış üsluplarını, bilmelidir. Çünkü bütün bu bilgiler, fakihin lügat âliminin sözüne güvenebilmesinde veya güvenmemesinde önemli etkendir. Ayrıca Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’in hadislerini ve ravilerini çok iyi bilmelidir. Hadisin senedinin sağlam olduğuna güvenebilmek için rical ilmi bir müçtehit için zaruridir. Seyyid Sistani’nin bu konuda meşhur âlimlerdin farklı bazı görüşleri vardır. Örneğin meşhur olan görüşte, ibn’ul Fezari’nin Rical kitabına, kitabı ona ait olmadığı veya tam güvenilir olmadığı gerekçesiyle pek güvenmezler ama üstad Seyyid Sistani bunu yeterli görmeyerek onun kitabının Şeyh Tusi ve Necaşi’nin kitaplarından daha güvenilir olduğunu belirtmektedir. Ayrıca bir hadisin mürsel veya müsned olup olmadığı ve ravinin hangi tabakandan olduğu konusunda Seyyid Burucerdi’nin görüşlerine güvenir. Aynı şekilde hadislerin ve ravilerin; kaydı ve tespiti, asıl nüshaların ihtilaflarını iyice araştırmak gerektiğine inanır. Bu konuda Şeyh Saduk’un Tusi’den daha dikkatli olduğu şeklinde yaygın görüşü kabullenmez. Bazı sebeplerden dolayı Şeyh Tusi’nin daha emin olduğuna inanır. Bu uzmanlık yönlerini fakihlerin birçoğu hüküm çıkarma esnasında pek önemsemezler hatta bazen bir kelimenin manasını bir lügatcıdan naklederken müellif ve telif üslubu hakkında pek araştırma yapmazlar. Bazı fakihler ise, Rical ilminde ve hadis kitapların hakkında fazla bilgi sahibi değildiler. Ancak üstad Seyyid Sistani ile Seyyid Şehit Sadr bu konuda farklıdırlar, her ikisi de konuya yeni bir açıdan bakmışlardır. Konuyu günün ihtiyaçlarına göre değerlendirmektedirler. Örneğin; Seyyid Sistani bir lafzın kaç manaya delâlet etmesi konusunda, diğer fakihlerin acaba böyle bir şey felsefi açıdan mümkün müdür? Şeklinde hiçbir pratik faydası olmayan bahislerinden ziyade böyle bir durumun vuku bulup bulmadığından bahseder. Çünkü bir şey vuku bulmuşsa demek ki o şey mümkündür.
Teadül ve Teracih adlı usulü fıkıh konusundaki ihtilafların sebebinin de hadislerin muhtelif olmasından ileri geldiğini belirtir. Şerî nasları, ihtilaf sebebinin sınırlarını belirler; Bu konudan bahsedersek Ehl-i Beyt hadislerinden istifade eden fakihin karşılaştığı sorunların da çözmüş oluruz. Böylece; Kifayet’ul Usul kitabının yazarının müstahaptır hükmünün aksine değişiklik ve tercihlere gereksinim kalmaz. Aynı konuyu Seyyid Şehit Sadr’da sırf akli açıdan Seyyid Sistani gibi inceler. Ama Seyyid Sistani tarihi ve hadisle şahitlerle bu ihtilafın yok edilmesini sağlayarak önemli bir kaideyi ortaya koymuş ve fıkıh derslerinde de bunu uygulamıştır.
(h) Çeşitli Mekteplere Yaklaşımı:
Bir çok üstatların belirli bir mektep üzere ve tek yönlü bahisler ettiği maruftur ama Seyyid Sistani; Meşhed, Kum ve Necef medreselerinin fikirlerini birleştirir. O Meşhed alimlerinden Mirza Mehdi İsfahani (r.a) Kum medresesi fikir üstadı Seyyid Burucerdi (r.a), Hilli (r.a), Seyyid Hui (r.a) ve Şehit Seyyid Sadr (r.a)’in görüşlerini öne sürer. Böylece konunun çeşitli açılardan geniş olarak gözler önüne serilmesine yardımcı olur.
Fıkhi üslubu ise: onun fıkhi derslerindeki üslubu diğerlerinden çeşitli yönleriyle ayrıcalıklıdır.
1. Şia Fıkhı İle Diğer Mezheplerin Fıkhını Yaklaştırmak: Nass ile aynı zamanda yaşayan Sünni fakihlerin görüşünü öğrenmek –örneğin Muvatta-i Malik, Hırâc-ı Ebu Yusuf ve emsallerinde olduğu gibi- İmamlarımız Aleyhimusselam’in nassı buyururken neyi göz önünde bulundurduklarını öğrenmeye yardımcı olur.
2. Bazı Fıkhı Konumlarda Yeni Kaidelerden Yararlanmak: Örneğin: Alış-Veriş ve muamelenin iptali konularında Irak, Mısır, Fransız kanunlarına müracaatı.
Çağdaş kanunların fikrine vakıf olmak, insanda kanunla ilgili uzmanlık yaratır. Dolayısıyla fıkhi kanunların analizi senetlerinin genişletilmesi ve pratiğe dökülmesi daha da kolaylaşır.
3. Fıkhi Kanunları Öne Sürmede Yenilik: Büyük alimlerimizin çoğu fıkhi kanunu öne sürerken eski alimlerin fıkhi üslubunu hiç değiştirmez, konuya hiçbir şey eklemezler sadece konunun dayandığı delilin var olup olmadığı veya sağlam olup olmadığındın bahsederler ama Seyyid Sistani bazı fıkhi kaidelerin öne sürülmesinde önemli değişiklikler yapmıştır. Mesela Seyyid Sistani -daha öncede açıkladığımız gibi diğer fakihlerin ilzam olarak öne sürdükleri kaideyi diğer mezheplerin kanun ve görüşlerine “saygı” olarak niteler- Her kavmin kendisine nikahı vardır hadisi de bu üslubu onaylar.
ŞAHSİYETİ
Şüphesiz Seyyid Sistani ile birlikte olan, onu tanıyan onunla irtibatı olanlar; onun Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’in buyurduğu manevi özelliklere sahip, örnek bir şahsiyet olduğunu bilirler. İşte o ve onun gibi büyük alimler “Rabbani Alim” kelimesinin ve imam Aleyhisselam’in “işlerin yürümesi Allah’ın helali ve haramında emini olan alimler eliyledir” sözünün tecellisidir.
Konuyu tamamlamak için derslerine katıldığımda kendi gördüğüm özelliklerinden bazılarını naklediyorum:
A) İNSAF VE KARŞI GÖRÜŞLERE SAYGI
Seyyid Sistani, ilim ve maarif aşkı ile dolu, hakikate ulaşmaya istekli, yapıcı görüşlerin özgürlüğüne inançlı olduğu için çok okuyup araştırır, çeşitli görüşlere hatta ilmi seviyede kendisi ile aynı düzeyde olanların görüşlerini de öğrenmeye çalışır; bazen derslerde kendi üstadı olmayanların dahi önemli görüşlerini belirterek naklederdi. Örneğin, Muhammed Rıza Muzaffer’in “Usul-ü Fıkh” kitabındaki görüşünü nakleder.
Onun bu tavrı başkalarının görüşlerine uygun olan saygısını gösterir.
B) SÖYLEŞİDE EDEP
Necef şehrinin üstatları ile talebeleri arasındaki ilmi bahislerin ciddiyeti meşhurdur. Bu talebenin ilminde güçlü olduğunun da göstergesidir. Ama bazen bu söyleşiler, boş mücadeleye dönüşmekte, hedefe ulaşmamakla birlikte talebeyi ilmi havadan uzaklaştırmaktadır. Seyyid Sistani’nin bahisleri ise cedel, susturma, saygısızlıktan kesinlikle uzaktır. O, üstatların veya başkalarının görüşleri konusunda alimlerin ve büyük şahsiyetlerin saygınlığını koruyan edepli, olgun kelimeler kullanır. Hatta karşı tarafın görüşleri bariz bir şekilde zaaf içinde olsa dahi. Hatta talebesine cevap verirken ona yol gösterici, irşat edici cevaplar verir. Eğer talebe içerikden uzak bir münakaşaya doğru gitse dahi. Seyyid cevabı ilmi bir şekilde tekrarlar, talebenin ısrarı karşısında ise susmayı konuşmaya tercih eder.
C) EĞİTİM AHLAKI
Eğitim, resmi bir görev veya bir miktar mal karşısında yerine getirilen bir memuriyet değildir. Bu durumda üstad, öğrencisini hiçbir zaman istenilen ilmi seviyeye ulaştıramaz, öğrenci eğitimde beklenen başarıyı elde edemez. Aynı şekilde eğitim sadece öğrenciye yol göstermek için ilmi bir çaba da değildir. Aksine eğitim, incelikli – hassas bir Risalet olup öğrenciye muhabbet, şefkat, merhamet ruhu vererek ilme ve ilmi edeplere teşvik etmektir. Eğer ilmi merkezlerde ve buraların dışında eğitim ve öğrenim konusunda bazı ihlaslı olmayan kimselere rastlanılsa da bu ilmi merkezlerde bir çok ihlaslı üstad eğitimi bir semavi risalet olarak bilirler; öğrenciye teorik ve pratik olarak kamil bir inayet gösterirler. Eğitim ahlâkına sahip en büyük örneklerden biri Seyyid Hekim (r.a)’dir. Seyyid Hui (r.a)’de aynı ahlâka sahiptir. Ben aynı huyu Seyyid Sistani’nin şahsiyetinde de gördüm. O öğrencilerine; üstatlara, alimlere ve fakihlere saygı göstermelerini öğütler tartışmalarında üstatları karşısında tavırlarına dikkat ederek saygılı olmalarını tavsiye eder ayrıca kendi üstatlarının ruhi hallerini, ahlaki yapılarını onlara anlatırdı.
Bütün bunlar onun şahsiyetinin göstergesidir.
D) TAKVA
Necef’in birçok büyük âlimlerinin ilmi bahisleri, fitne ve karmaşalardan uzaktır. Ayrıca bu durum bazılarına göre menfi olup, gerçeklerden ve kutsal şeriatın tavrını ortaya koymaktan kaçış olarak nitelenmektedir. Ama biraz düşünecek olursak bu durumun müspet genel maslahat için kaçınılmaz ve şeriatın tavrı olduğunu anlarız. Şeriatın asıl tavrını ortaya koymak için uygun şartların varlığı zaruridir.
İslami bi toplumda veya ilmi merkezlerde ortaya çıkan bazı karmaşalar, İslam şeriatındaki bazı temel mefhumların asıl manasını gizliyorsa ilk önce İslam alimleri şüpheleri gidermek ve gerçekleri ortaya koymak zorundadır. Eğer ortaya bid’atlar çıkarsa İslam uleması ilmini ortaya koymalıdır. Aksi takdirde hadiste zikredildiği gibi iman nuru ondan çıkar gider. Ama eğer bu günde olduğu gibi fitneler ve taassuplar bir merciin üzerinde toplanmış ve sadece onun hedef almışsa, İslam alimleri ve bu cümleden Seyyid Sistani sukütu, vakarı, bu karmaşalardan uzak durmayı tercih ederler. Tıpkı Seyyid Burucerdi (r.a) ve Seyyid Hekim (r.a)’in vefatlarından sonraki durumlar gibi.
Bugün de aynı hal lakap, şöhret, makam, cüzi ihtilaflar devam etmektedir; Seyyid Sistani züht ve tevazu içinde kiralık evinde sade eşyaları olduğu halde Irak’ta yaşamını sürdürmektedir.
E) DÜŞÜNSEL NETİCE
Seyyid Sistani, sadece bir fakih değil aynı zamanda bir kültür adamı olup çağdaş kültürleri yakından tanıyan ve çok iyi bilen bir kimsedir. Çeşitli medeni düşünceleri öğrenmiş, dünya düşünce sistemleri arasıda hem siyasi hem de ekonomik açıdan basiretli bir görüşe sahip olmuştur. Onun toplumsal ve idari konularda olgun görüşleri vardır.
Ve Seyyid Sistani’ye göre, fetva, İslam toplumunun hayır ve salâhı için bir yoldur.
MERCİLİĞİ
Necef-i Eşref’in bazı üstatlarının naklettiğine göre, Ayetullah Seyyid Nasrullah Müstenbit’in vefatından sonra bazı fazilet sahipleri Seyyid Hui (r.a)’in merciliğinde toplanmış ve ilmi merkezlerdeki faaliyetleri yapıcı bir şekilde ilerleterek bir platform aramışlardı. Seyyid Hui (r.a) de ilmi faziletleri, hattı ve safhası nedeniyle Seyyid Sistani’yi seçti. Seyyid Sistani, İmam Hui (r.a)’nin mihrabında namaz kılmaya, onun medresesinde dersler vermeye ve onun kitaplarına dipnotlar yazmaya başladı.
Seyyid Hui (r.a)’nin vefatından sonra onun cenazesini geceleyin toprağa veren altı kişiden biri olup onun pak cenazesinin namazını kıldırmıştır.
Daha sonra mercii taklitlik görevini ve ilmi merkezlerin liderliğini üstlenerek icazeler veremeye, hukuk dağıtmaya ve Hadra mescidinde İmam Hui (r.a)’nin minberinde dersler vermeye başlamıştır. Onun merciliği Irak’ta diğer ülkelerde hızla yayılmaya başlamıştır. Örneğin; İran körfezi, Hindistan, Afrika…
Özellikle de onun kültürel alandaki çağdaş fikirlerini bilen ilmi merkezlerdeki faziletli âlimler, ilmi derecelere sahip kimseler, gençler arasında… Yaygındır.
O, A’lemliğin etrafında döndüğü birkaç büyük fakihten birisidir; Buna hem Necef-i Eşref hem de mukaddes Kum şehrinin birçok ilmi merkezlerindeki uzman ve üstatlar şahittirler.
Allah-u Teâlâ onun gölgesini üzerimizden eksik etmesin.