Oruçlu iken dikkat edilmesi gereken bilgileri sizler için derledik. Bu bilgiler Ayetullah Sistani’nin Tam ilmihal bilgilerinden alınmıştır.
Oruç
Oruç; Âlemleri Rabbi’nin emrini yerine getirmek için insanın, sabah ezanından akşam ezanına kadar ileride açıklayacağımız orucu bozan şeylerden sakınmasıdır.
Niyet
1531- [Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır, ama] insanın oruca ille de kalp ile niyet etmesi veya dil ile örneğin, “Yarın oruç tutacağım.” demesi şart değildir; âlemlerin Rabbinin emrine itaat etmek için, sabah ezanından akşam ezanına kadar oruca aykırı olan işlerden kaçınması yeterlidir. Bu müddet içinde oruçlu bulunduğuna emin olabilmesi için de, sabah ezanının bir miktar öncesinden akşam ezanının bir miktar sonrasına kadar orucu bozan şeylerden sakınması gerekir.
1532- İnsan, ramazan ayının her gecesinde yarınki günün orucuna niyet edebilir.
1533- Farkında olan insan için Ramazan ayı orucunun son niyet zamanı, sabah ezanı vaktidir. Yani, farz ihtiyat gereği farkında olmasa da sabah ezanından önce oruca niyet etmiş olmalıdır.
1534- Orucu batıl eden şeylerden birini yapmayan kimse, akşam ezanına az bir vakit kalmış olsa bile, gündüzün herhangi vaktinde müstehap bir oruç niyet ederse, orucu sahihtir.
1535- Ramazan ayında veya zamanı belli farz bir oruç için, sabah ezanından önce niyet etmeksizin uyuyan kimse, eğer öğlenden önce uyanıp niyet etmiş olursa, orucu sahihtir. Fakat öğlen ezanından sonra uyanırsa, ihtiyat gereği mutlak sevap niyetiyle geri kalan zamanda da orucunu tutmalı, daha sonra o günün orucunu kaza etmelidir.
1536- Kaza veya keffaret orucu tutmak isteyen kimse, bunu niyetinde belirtmelidir. Meselâ, “Kaza orucu” veya “Keffaret orucu tutuyorum.” şeklinde niyet etmelidir. Fakat ramazanda, “Ramazan ayının orucunu tutmaya niyet ettim.” diye niyet etmesi gerekmez. Hatta ramazan ayı olduğunu bilmeyen veya unutan birisi, başka bir oruca niyet etmiş olsa dahi, tutmuş olduğu oruç ramazan orucu yerine geçer. Adak ve benzeri oruçlarda, adak niyeti gerekli değildir.
1537- Bir kimse, ramazan ayı olduğunu bildiği hâlde başka bir oruca niyet ederse, tuttuğu oruç sayılmaz. Kurbet kastıyla çelişmesi halinde ramazan orucuna da sayılmaz. Hatta ihtiyat gereği kurbet kastıyla çelişmese dahi ramazan orucuna sayılmaz.
1538- Bir kimse, ramazan ayının meselâ, ilk günü niyetiyle oruç tutup sonradan o günün ramazanın ikinci veya üçüncü günü olduğunu anlarsa, orucu sahihtir.
1539- Ramazan ayı gecesinde oruca niyet ettikten sonra bayılır ve o günün içerisinde ayılırsa farz ihtiyat gereği o günün orucunu tamamlamalıdır. Ama eğer tamamlamazsa, o günü kaza etmelidir.
1540- Sabah ezanından önce niyetini eden ve daha son-ra sarhoş olup, gündüz kendine gelen kimse, farz ihtiyat gereği hem o günün orucunu tamamlamalı, hem de kazasını yerine getirmelidir.
1541- Bir kimse, sabah ezanından önce niyet edip, bütün gün boyunca uyur ve akşam ezanından sonra uyanırsa, orucu sahihtir.
1542- Ramazan ayı olduğunu bilmeyen veya unutan bir kimse, öğlenden önce ramazan ayı olduğunu anlarsa; eğer orucu bozan bir şey yapmışsa orucu batıldır. Fakat akşama kadar orucu bozan şeyleri yapmamalı ve ramazan ayından sonra da o günün kazasını tutmalıdır. Öğlenden sonra ramazan ayı olduğunu anlarsa; sevap kastıyla orucu tutmalı ve ramazan ayından sonra da o günün kazasını yerine getirmelidir. Ama öğlenden önce anlar ve orucu bozan bir şey de yapmamış olursa, niyet etmelidir, orucu da sahihtir.
1543- Bir çocuk, ramazan ayında sabah ezanından önce bulûğ çağına ererse, [o günden itibaren] oruç tutmalıdır. Ama sabah ezanından sonra baliğ olan çocuğa, o günün orucu farz olmaz. Fakat müstehap oruç niyeti etmişse, ihtiyat gereği onu tamamlaması müstehaptır.
1544- Ölü adına oruç tutmak üzere ecîr olan kimse veya keffaret orucu olan kimsenin, [kendisi için] müstehap oruç tutmasında herhangi bir sakınca yoktur. Fakat ramazan ayından orucu kazaya kalan kimsenin, müstehap oruç tutması caiz değildir. Böyle bir şahıs, eğer unutarak müstehap oruca niyet eder ve öğlenden önce üzerinde farz orucun olduğunu hatırlarsa, müstehap orucu bozulur; ancak niyetini farz olan oruca çevirebilir. Ama öğlenden sonra hatırlarsa, farz ihtiyat gereği orucu batıl olur. Fakat akşam ezanından sonra hatırlarsa, orucu sahihtir.
1545- Belirli bir gün oruç tutmayı nezreden insan gibi, ramazan orucu dışında üzerine muayyen oruç farz olan kimsenin, [o günün orucuna geceden niyet etmesi gerekir ve eğer] sabah ezanına kadar kasten niyet etmezse, orucu batıl olur. O günün orucunun üzerine farz olduğunu bilmeyen veya unutan kimse ise, öğlen vaktinden önce oruçlu olmasının gerekliliğini hatırlar ve o zamana kadar orucu bozacak bir iş de yapmamış olursa, niyet ettikten sonra orucu sahihtir; öğlenden sonra hatırlarsa, ramazan ayı orucu için söylenen ihtiyata uymalıdır.
1546- Keffaret orucu gibi muayyen zamanı olmayan farz bir orucun niyetini, kasten öğlen [ezanının] öncesine kadar ertelemenin sakıncası yoktur. Hatta niyet etmeden önce, oruç tutmamayı kararlaştıran veya oruç tutup tutmama arasında tereddüt eden kimse, orucu bozacak bir iş yapmaz ve öğlenden önce de niyetini ederse, orucu sahih olur.
1547- Ramazan ayında gün içerisinde Müslüman olan bir kâfir, sabah ezanından o vakte kadar orucu bozan bir iş yapmamış olursa, farz ihtiyat gereği boynunda olan vazifesi niyetiyle orucu bozan şeylerden kaçınmalıdır. Kaçınmazsa o günün orucunu kaza etmelidir.
1548- Ramazan ayında öğlenden önce iyileşen bir hasta, sabah ezanından o vakte kadar orucu bozan bir şey yapmamışsa, farz ihtiyat gereği oruca niyet edip, o günün orucunu tutmalıdır. Ancak öğlenden sonra iyileşen hastanın, o günü oruç tutması farz değildir. Sonra kaza etmelidir.
1549- Şaban ayının son günü mü yoksa ramazanın birinci günü mü olduğunda şüphe ve tereddüt hâsıl olursa, o günde oruç tutmak farz değildir ve eğer o günü oruç tut-mak isterse, ramazan orucu olarak niyet edemez. Ancak ramazan ayı ise ramazan orucu, değil ise kaza ve benzeri oruç olmasını niyet ederse, orucunun sahih olması uzak bir ihtimal değildir. Kaza veya benzeri oruç niyeti etmesi daha iyidir. Daha sonra bu günün ramazan ayından olduğu ortaya çıkarsa, bu oruç, ramazan orucu sayılır. Mutlak olarak oruç niyeti eder, sonra da ramazan ayı olduğu anlaşılırsa yine orucu sahihtir.
1550- Şaban ayının son günü mü yoksa ramazanın birinci günü mü olduğunda şüphe vaki olan günde, eğer bir kimse kaza, müstehap veya benzeri bir oruca niyet ettikten sonra gündüz ramazan ayı olduğunu anlarsa, niyetini ramazan orucuna çevirmelidir.
1551- Ramazan orucu gibi muayyen (=belli bir vakti) olan farz orucu bozup bozmamada kararsız olan veya bozmak isteyen kimse, ikinci defa oruç niyeti etmezse orucu batıl olur. İkinci defa oruç niyeti ederse, farz ihtiyat gereği o günkü orucunu tamamlamalı, sonra da kazasını tutmalıdır.
1552- Müstehap veya farz keffaret orucu gibi vakti muayyen olmayan bir oruçta, orucu bozan bir iş yapmaya niyet eden, yahut yapıp yapmama konusunda tereddütlü olan, ama bununla birlikte orucu bozan hâllerden kaçınan bir kimse, farz oruçta öğlenden önce ve müstehap oruçta da akşama kadar tekrar niyet edip oruca devam ederse, orucu sahihtir.
Orucu bozan şeyler
1553- Sekiz şey orucu bozar:
1) Yemek ve içmek.
2) Cimâ (=Cinsel ilişkide bulunmak).
3) İstimnâ (=Mastürbasyon). İstimna, erkeğin cinsel ilişki olmadan kendisinden meni gelecek bir iş yapmasına denir. Kadınlarda ise 345. meselede açıklandığı gibi gerçekleşebilir.
4) Farz ihtiyat gereği Allah’a, Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve Resulullah’ın halifeleri olan on iki Ehlibeyt İmamlarına (a.s) yalan isnatta bulunmak.
5) Farz ihtiyat gereği boğaza yoğun (=katı) toz kaçırmak.
6) Sabah ezanına kadar cünüp, hayız ve nifas hâlinde kalmak.
7) Sıvı şeylerle tenkıye yapmak.
8) Kusmak.
Bunlarla ilgili açıklamalar, ilerdeki hükümlerde izah edilecektir.
Yemek İçmek
1554- Oruçlu bir kimse, su ve ekmek gibi yenilip içilmesi normal olan yahut toprak ve zamk (=ağaç balı) gibi yenilip içilmesi normal olmayan bir şeyi kasten yer veya içerse, orucu batıl olur. Yenilip içilen şey, ister az olsun, ister çok olsun, hüküm değişmez. Hatta misvak kullanan biri, misvakı ağzına alıp dışarı çıkardıktan sonra tekrar ağzına alarak misvakta bulunan ıslaklığı yutarsa, orucu bozulur. Fakat misvaktaki ıslaklık, ağız dışından içeri alınmış denmeyecek şekilde olur ve ağzın suyuna karışarak kaybolursa, bundan ötürü oruç bozulmaz.
1555- İnsan, sahur yemeği yerken fecrin doğduğunu anlarsa, ağzındaki lokmayı dışarı çıkarmalıdır. Eğer bir kişi böyle bir durumda ağzındaki lokmayı dışarı çıkarmaz ve bilerek onu yutarsa, orucu batıl olur ve sonradan açıklayacağımız şekilde üzerine keffaret de gerekir.
1556- Oruç hâlindeyken yanlışlıkla bir şey yiyip içen kimsenin orucu batıl olmaz.
1557- İğne ve serum orucu bozmaz. İğne bedeni takviye eden iğne olsa veya serum tuz ya şeker ihtiva etse de hüküm aynıdır. Aynı şekilde nefes darlığı için kullanılan sprey de sadece ilacı ciğere ulaştırırsa sakıncası yoktur. Tadı damağa ulaşsa da göz ve kulağa dökülen damlaların sakıncası yoktur. Boğaza ulaşmadıkça buruna dökülen damlaların da sakıncası yoktur.
1558- Oruçlu kimse, dişlerinin arasında kalmış olan yemek kırıntısını kasten yutarsa, orucu batıl olur.
1559- Oruç tutmak isteyen kimsenin, sabah ezanından önce dişlerinin arasını [kürdan veya herhangi bir şeyle] temizlemesi gerekmez. Dişlerinin arasında kalan yemek kırıntılarının gündüz boğazına kaçacağını bilen kimse, dişlerini temizlemelidir.
1560- Tükürüğü yutmak, ekşi ve benzeri şeyleri düşün-mek suretiyle ağızda toplanmış olsa bile, orucu batıl etmez.
1561- Ağız boşluğuna inmediği sürece sümüğü yutmanın sakıncası yoktur. Ama ağız boşluğuna inerse, müstehap ihtiyat gereği yutulmamalıdır.
1562- Oruçlu bir kimse, aşırı susuzluktan dolayı ölmekten, herhangi bir zarara uğramaktan veya tahammul edemeyeceği bir zorluğa düşmekten korkarsa, bu durumlardan kurtulacak miktarda su içebilir; hatta ölüm ve benzeri şeylerden korkması durumunda su içmesi farzdır. Fakat bu durumda orucu batıl olur. Ramazan ayı içerisinde olursa, farz ihtiyat gereği ondan fazla içmemelidir ve günün geride kalan kısmında orucu bozan şeylerden de sakınmalıdır.
1563- Bebekler ya da kuşlar için yiyecek maddeleri çiğnemek veya yemeğin tadına bakmak gibi genelde boğaza ulaşmayan bir işi yapmak, tesadüfen elde olmaksızın boğaza bir şey kaçsa bile, orucu bozmaz. Ama eğer insan önceden boğazına bir şeyler kaçacağını bilirse, boğaza kaçmasıyla orucu bozulur ve üzerine kaza ile birlikte keffaret de lâzım gelir.
1564- İnsanın zaaf ve dayanıksızlık sebebiyle orucu bozması caiz değildir. Fakat zaafı genelde tahammül edilmeyecek derecede olursa, orucu bozmasının sakıncası yoktur.
Oruçlu iken mekruh olan şeyler
1629- Oruçluya bazı şeyler mekruhtur. Onlardan bir kısmı şöyledir:
1) Göze ilâç damlatmak. Tesiri (tadı veya kokusu) boğaza gidecek şekilde sürme çekmek.
2) Kan aldırmak ve hamama girmek gibi oruçluyu zaafa uğratan (=güçsüz duruma düşüren) bir iş yapmak.
3) Enfiye çekmek. Eğer tesirinin boğaza ulaşacağı bilinmezse, [mekruhtur;] ama boğaza ulaşacağı bilinirse, caiz değildir.
4) Güzel kokulu bitkileri koklamak.
5) Kadının suyun içinde oturması.
6) Fitil kullanmak.
7) Üzerindeki elbiseyi ıslatmak.
8) Diş çektirmek ve ağzın kanamasına sebep olan herhangi bir iş yapmak.
9) Islak olan bir misvakı kullanmak.
10) sebepsiz yere su veya akıcı bir şeyi ağza almak. Ayrıca insanın, meni getirme kastı olmaksızın kendi hanımını öpmesi veya şehvetini uyandıracak bir iş yapması.
Orucu bozan şeylerin hükmü
1625- Oruca aykırı olan işlerden birini bilerek ve isteyerek yapmak orucu bozar; ama bu iş bilerek yapılmazsa, oruç bozulmaz. Fakat cünüp olan bir kimse uyur ve 1602. hükümde açıklandığı üzere sabah ezanına kadar da guslet-mezse, orucu batıldır. Ama eğer insan, orucu batıl eden şeylerden bazısının orucu batıl ettiğini bilmezse, öğrenme imkânı olmayan biri olur ve bu konuda şüphesi de olmaz veya şer’i bir delile dayanarak o işi yaparsa -yemek, içmek ve cima hariç- diğer şeylerde orucu batıl olmaz.
1626- Orucu batıl eden işlerden birini yanılarak yaptıktan sonra, orucun bozulduğunu zannederek o işlerden birini yeniden yaparsa, önceki meselenin hükmü uygulanır.
1627- Boğazına zorla bir şey dökülen oruçlunun orucu bozulmaz. Fakat “Yemek yemediğin takdirde malına veya canına zarar vereceğiz.” diyerek oruçlu kimseyi yemeye, içmeye veya cimaya zorlarlarsa oruçlu, zararı önlemek için [kendi eliyle] bir şey yerse, orucu batıl olur. Üsteki üç şeyin dışında da, farz ihtiyat gereği orucu batıl olur.
1628- Oruçlu kimsenin, boğazına zorla bir şey dökeceklerini veya orucunu bozmaya mecbur edeceklerini bildiği bir yere gitmesi caiz değildir. Fakat gider ve orucunu bozmaya mecbur ederler, o da kendi eliyle bir şey yiyerek orucunu bozarsa, orucu batıl olur. Aynı şekilde zorla boğazına bir şey dökerlerse, farz ihtiyat gereği orucu batıl olur.
Cİnsel İlİşkİde Bulunmak
1565- Cinsel ilişkide bulunmak, meni gelmese ve erkeklik organı yalnızca sünnet mahalli kadar dâhil olsa bile, orucu bozar.
1566- Eğer sünnet mahalli miktarından daha az bir kısmı dâhil olur ve meni de gelmezse, oruç bozulmaz. An-cak, erkeklik organında sünnet yeri olmazsa, az bir miktarının dâhil olmasıyla da orucu bozulur.
1567- Bilerek cima yapmak isteyen ve sünnet mahalli kadarının dâhil olup olmadığından şüphe eden 1551. meseleye müracaat ederek hükmü öğrenebilir. Orucu bozan bir şey yapmamışsa, keffaret farz olmaz.
1568- Ramazan ayında oruçlu olduğunu unutarak veyahut hiçbir ihtiyar ve iradesi kalmayacak şekilde başkasının zorlamasına maruz kalarak cinsel ilişkide bulunan kimsenin orucu bozulmaz. Ancak ilişki hâlinde oruçlu olduğunu hatırlar veyahut artık zorlama söz konusu olmazsa, ilişki hâlinden hemen uzaklaşmalıdır. Aksi taktirde orucu batıl olur.
İstİmnâ (=Mastürbasyon)
1569- Eğer oruçlu bir kimse, istimnâ yaparak kendisinden meni getirirse, orucu batıl olur.
1570- Elinde olmaksızın oruçlu kimseden meni gelirse, orucu bozulmaz.
1571- Oruçlu bir kimse, gündüz uyuduğu takdirde ihtilâm olacağını, yani uykuda kendisinden meni geleceğini bilse ve uyumadığı taktirde zahmete düşmeyeceğini bilse dahi uyuyabilir. Böyle bir kimse uyur ve ihtilâm da olursa, orucu bozulmaz.
1572- Oruçlu kimse, meni gelirken uykudan uyanırsa, meninin dışarı çıkmasını önlemesi gerekmez [orucu da bozulmaz].
1573- Oruçlu bir kimse, ihtilâm olduktan sonra, idrar yaptığı takdirde mecrada kalan meninin dışarı çıkacağını bilirse bile, idrar yapabilir.
1574- İhtilâm olan oruçlu bir kimse, mecrada meninin kaldığını ve gusül etmeden önce idrar yapmadığı takdirde guslettikten sonra meninin dışarı çıkacağını bilirse, müstehap ihtiyat gereği gusülden önce idrar yapmalıdır.
1575- Meni getirmek kastıyla bir iş yapan oruçludan meni gelmezse, ikinci defa niyet etmezse orucu bozulur. Yeniden niyet ederse, farz ihtiyat gereği orucu tamamlayıp sonradan da kazasını etmelidir.
1576- Meni getirmek kastı olmaksızın, örneğin eşiyle oynayıp şakalaşan oruçlu bir kimse, meni gelmeyeceğine emin ise, tesadüf eseri meni çıksa da, orucu sahihtir. Emin değilse, meni gelmesi halinde orucu batıl olur.
Allah’a ve Peygamber’e (s.a.a) Yalan İsnatta Bulunmak
1577- Oruçlu kimse, sözle, yazıyla, işaretle veya diğer herhangi bir şeyle Allah’a, Hz. Peygamber’e (s.a.a) ve Hz. Peygamber’in halifeleri olan Ehlibeyt İmamlarına bilerek yalan isnatta bulunursa, ondan sonra hemen, “Yalan söyledim.” dese veya tövbe etse bile, farz ihtiyat gereği orucu batıl olur. Yine müstehap ihtiyat gereği Hz. Fâtımat’üz-Zehrâ (s.a), diğer peygamberler ve onların vasîleri de aynı hükümdedirler.
1578- Bir kimse, doğru veya yalan olduğunu bilmediği bir hadisi nakletmek isterse, farz ihtiyat gereği o hadisi direkt olarak Peygambere (s.a.a) ve İmamlara (a.s) isnat etmemelidir.
1579- Doğruluğuna inandığı bir sözü, Allah’tan veya Resul-i Ekrem’den (s.a.a) naklettikten sonra yalan olduğunu anlayan bir kimsenin orucu bozulmaz.
1580- Allah’a ve Peygamber’e (s.a.a) yalan isnat etmenin orucu bozduğunu bilen bir kimse, yalan olduğuna inandığı bir şeyi onlara isnat ettikten sonra, söylediği şeyin doğru olduğunu anlarsa, farz ihtiyat gereği orucunu tamamlamalı ve daha sonra kazasını da tutmalıdır.
1581- Başkasının uydurduğu bir yalanı bilerek Allah’a, Resul-i Ekrem’e (s.a.a) veya Masum İmamlara (a.s) isnat edenin farz ihtiyat gereği orucu batıl olur. Ancak, o yalanı uyduran şahsın dilinden aktarmasında herhangi bir sakınca yoktur.
1582- Oruçlu bir kimseye, “Resulullah (s.a.a) böyle bir şey buyurmuş mudur?” diye sorduklarında, “hayır” demesi gereken yerde kasten, “Evet” veya “evet” demesi gereken yerde kasten, “Hayır” derse, farz ihtiyat gereği orucu batıl olur.
1583- Bir kimse, Allah-u Tealâ’nın veya Resul-i Ekre-m’in (s.a.a) doğru olan bir sözünü naklettikten sonra, “Yalan söyledim.” der veya gece onlara bir yalan isnat edip, oruçlu olduğu yarınki günde, “Dün gece söylediğim doğrudur.” derse, farz ihtiyat gereği orucu batıl olur. Ama eğer demekten maksadı, bu sözü gerçekten söylediğini bildirmek olursa, batıl olmaz.
5) Boğaza Yoğun Toz Kaçırmak
1584- İster un gibi yenmesi helâl olan bir şeyin tozu olsun, ister toprak gibi yenmesi haram olan bir şeyin tozu olsun, boğaza yoğun toz kaçırmak, farz ihtiyat gereği orucu batıl eder.
1585- Yoğun olmayan tozun boğaza kaçması, orucu bozmaz.
1586- Rüzgar vesilesiyle yoğun toz oluşur ve insan dikkat etmesi gerektiğini bildiği halde dikkat etmez ve boğazına ulaşırsa, farz ihtiyat gereği orucu batıl olur.
1587- Oruçlu kimse, farz ihtiyat gereği sigara, tömbeki ve benzeri şeylerin dumanını da boğazına kaçırmamalıdır.
1588- Dikkatsizlik sonucu toz, duman ve benzeri bir şey ağza kaçırıldığı takdirde, eğer boğaza ulaşmayacağı kesin olarak biliyor idiyse, orucu sahihtir. Ama ulaşmayacağını zannederek dikkatsizlik yapmışsa, o günün orucunu kaza etmesi daha iyidir.
1589- Oruçlu olduğunu unuttuğundan dolayı tozu yutmaktan çekinmez veya elinde olmaksızın toz-toprak ve benzeri bir şey boğazına kaçarsa, orucu batıl olmaz.
1590- Kafanın tamamını suya daldırmak orucu bozmaz ama bu iş şiddetle mekruhtur.
Cünüp, Hayız ve Nİfas Hâllerİnde Sabahlamak
1591- Cünüp olan kimse, [ramazan ayında] sabah ezanına kadar kasten gusül etmez veya vazifesi teyemmüm etmek olan kimse kasten teyemmüm etmezse, o günün orucunu tamamlamalı ve onun yerine başka bir oruçta tutmalıdır. O günün kaza mı yoksa ceza mı olduğu belli olmadığından, hem ramazan ayının o günkü orucunu hem de onun yerine tuttuğu orucu, boynunda olan vazife niyetiyle ( ma fi zimme) yerine getirmeli, kaza niyeti de etmemelidir.
1592- Ramazan ayı orucunun kazasını tutmak isteyen kimse, bilerek sabah ezanına kadar cünüp kalırsa, o günün orucunu tutamaz. Bilerek olmazsa tutabilir, fakat ihtiyat tutulmamasındadır.
1593- Ramazan ayı orucu ve kazası dışında -farz ve müstehap oruçlarda- cünüp olan kimse, sabah ezanına kadar bilerek cünüp halinde kalırsa, o günün orucunu tutabilir.
1594- Ramazan ayı gecesinde cünüp olan kimse, bilerek gusletmez ve vakit daralırsa, teyemmüm alarak orucunu tutmalıdır, tutuğu oruç da sahihtir.
1595- Eğer cünüp olan kimse, ramazan ayında gusletmeyi unutur ve bir gün sonra hatırlarsa, o günün orucunu kaza eder. Ama eğer birkaç gün sonra hatırlarsa, cünüp hâlinde tuttuğunu kesin olarak bildiği günlerin orucunu kaza etmelidir. Meselâ cünüplü iken üç gün mü, yoksa dört gün mü oruç tuttuğunu bilmezse, üç günün orucunu kaza etmesi gerekir.
1596- Ramazan ayı gecesinde gusül veya teyemmümden hiçbiri için vakti olmayan kimse kendisini cünüp ederse, orucu batıl olduğu gibi üzerine kaza ve keffaret de farz olur.
1597- Gusül etmek için vaktin olmadığını bildiği halde kendini cünüp eder ve teyemmüm alırsa veya vakti olduğu halde bilerek guslü geciktirir ve vakit daralır bu yüzden de teyemmüm alırsa, günahkâr olmakla birlikte orucu sahihtir.
1598- Ramazan ayı gecesinde cünüp olan kimse, uyuduğu zaman sabah ezanına kadar uyanamayacağını bilirse, farz ihtiyat gereği uyumamalıdır. Ama eğer uyur ve sabaha kadar da uyanmazsa, o günün orucunu tamamlamalıdır. Ayrıca hem kaza, hem de keffaret farz olur.
1599- Cünüp olan bir kimse, ramazan ayı gecesinde uyuduktan sonra uyanır ve tekrar uyuduğunda sabah ezanından önce gusletmek için uyanacağına ihtimal verirse, tekrar uyuyabilir.
1600- Ramazan ayı gecesinde cünüp olan ve uyuduğu takdirde sabah ezanından önce uyanacağına emin olan bir kimse, uyandıktan sonra gusletmeyi kararlaştırıp bu kararla uyur ve sabah ezanına kadar da uyanamazsa, orucu sahihtir.
1601- Ramazan ayı gecesinde cünüp olur ve ezandan önce uyanacağına emin olmadan uyursa, uyandığında gusletmesinin gerektiğinin farkında olmazsa, uyur ve sabah ezanına kadar da uyanmazsa, ihtiyat gereği orucunu kaza etmesi farzdır.
1602- Ramazan ayı gecesinde cünüp olan ve uyuduğunda sabah ezanından önce uyanacağını bilen veya ihtimal veren bir kimse, uyandıktan sonra gusletmek istemediği halde uyur ve [sabah ezanına kadar da] uyanmazsa, o günün orucunu tamamlamalıdır. Orucun kazası ve keffareti de farz olur. Ayrıca kalktıktan sona gusül alıp almama konusunda tereddütte olan kimse için de, farz ihtiyat gereği hüküm aynıdır.
1603- Ramazan ayı gecesinde cünüplü iken uyuyup sonra uyanan kimse, ikinci kez uyuduğunda sabah ezanından önce uyanacağını bilir veya ihtimal verirse, eğer gusletmek kararıyla tekrar uyur ve sabah ezanına kadar uyanmazsa, o günün orucunu kaza etmelidir. İkinci kez uykudan uyanıp, üçüncü kez uyuyan kimsede de hüküm aynen geçerlidir ve ihtiyat gereği keffaret vermesi müstehaptır.
1604- İnsanın ihtilâm olduğu uyku birinci uyku sayılır. Şu halde uyandıktan sonra yeniden yatar ve sabah ezanına kadar uyanamazsa, bir önceki meselede denildiği gibi, o günün orucunu kaza etmelidir.
1605- Ramazan günü içinde ihtilâm olan kimsenin he-men gusletmesi farz değildir.
1606- Ramazan ayında sabah ezanından sonra uyanıp, ihtilâm olduğunu gören kimse, ezandan önce ihtilâm olduğunu bilse dahi orucu sahihtir.
1607- Ramazan ayının orucunu kaza etmek isteyen bir kimse, sabah ezanından sonra uyanır, cünüp olduğunu görür ve sabah ezanından önce cünüp olduğunu bilirse, o günü, ramazan ayı orucunun kazası niyetiyle oruç tutabilir.
1608- Sabah ezanından önce hayız veya nifas kanı kesilen ama bilerek gusletmeyen veya vazifesi teyemmüm ol-duğu hâlde bilerek teyemmüm etmeyen kimse, o günün orucunu tamamlamalı, kazasını da tutmalıdır. Ramazan ayı orucunun kazasını tutarken bilerek gusül veya teyemmüm etmezse, farz ihtiyat gereği o gün oruç tutamaz.
1609- Sabah ezanından önce hayız veya nifas hâlinden çıkan bir kadının, bilerek gusletmez ve vakit dar olursa, teyemmüm etmelidir, o günün orucu da sahihtir.
1610- Sabah ezanından önce hayız veya nifas kanı kesilen bir kadın, gusül için vakit yoksa teyemmüm etmelidir. Fakat sabah ezanına kadar uyanık kalmasına gerek yoktur. Vazifesi teyemmüm olan cünüp kimse için de hükmü aynıdır.
1611- Ramazan ayında sabah ezanına yakın bir zamanda hayız veya nifas kanı kesilen kadının gusül ve teyemmümden hiçbirisi için vakti olmazsa, orucu sahihtir.
1612- Eğer kadın sabah ezanından sonra hayız veya nifas kanından temizlenir ya da günün ortasında hayız veya nifas kanı görürse, akşama yakın bir zamanda olsa bile orucu batıl olur.
1613- Hayız veya nifas guslünü unutup, bir veya birkaç gün sonra hatırlayan kadının tuttuğu oruçlar sahihtir.
1614- Ramazan ayında sabah ezanından önce hayız veya nifas kanı kesilen bir kadın, ihmalkârlık sonucu sabah ezanına kadar guslü terk eder ve vakit daraldıktan sonra da teyemmüm etmezse, o günün orucunu tamamlamalı ve kazasını da tutmalıdır. Fakat gusletmemesi ihmalkârlıktan kaynaklanmaz da örneğin, hamamın kadınlar için belirlenen saatini bekleme zorunda kaldığından kaynaklanırsa, böyle bir durumda üç defa uyuyup, ezana kadar gusletmese bile, teyemmüm etmede ihmalkârlık etmezse orucu sahihtir.
1615- Çok istihaze gören bir kadın, ayrıntıları 394. meselede açıklanan hükümlere göre gusüllerini yapmasa da, orucu sahihtir. Aynı şekilde orta istihazede gusül etmese de orucu sahihtir.
1616- Kendi bedeninin herhangi bir yerini ölünün bedeninin herhangi bir yerine dokunduran kimsenin üzerine “Ölüye dokunma guslü” farz olsa dahi gusletmeden oruç tutabilir. Hatta oruçlu olduğu hâlde bile meyyite dokunmakla orucu batıl olmaz.
Tenkİye Yapmak
1617- Akıcı şeyle tenkıye yapmak, çaresizlikten ve tedavi için olsa dahi orucu batıl eder.
Kusmak
1618- Oruçlu kimsenin bilerek kusması -hastalık veya benzeri bir sebepten dolayı olsa dahi- orucu batıl eder. Fakat yanılarak veya elinde olmaksızın kusmanın oruç için herhangi bir sakıncası yoktur.
1619- Ramazan ayı gecesinde belirli bir şeyi yediği takdirde, gündüz elinde olmaksızın kusacağını bilen kimsenin orucu sahihtir.
1620- Kusmasını önleyebilen oruçlu kimsenin, durum kendi halinde ortaya çıkmışsa, önlemesine gerek yoktur.
1621- Oruçlu kimsenin boğazına sinek kaçarsa, bakılır: Eğer yutulmasına “onu yedi” denmeyecek kadar aşağıya inmişse, dışarı çıkarması gerekmez ve orucu da sahihtir. Fakat bu miktar kadar aşağıya inmemişse, kusarak orucunun bozulmasına sebep olsa bile onu dışarı çıkarmalıdır. Fakat kusmanın zararı veya çok fazla zahmeti olursa hüküm değişir. Kusmaz ve yutarsa orucu batıl olur. Aynı şekilde kusarak dışarı çıkarsa da orucu batıl olur.
1622- Bir kimse yanılarak bir şeyi yutar ve midesine ulaşmadan oruçlu olduğunu hatırlarsa, eğer mideye indirmesine “onu yedi” denilmeyecek kadar aşağı inmişse, dışarı çıkarması gerekmez ve orucu sahihtir.
1623- Geğirdiği zaman boğazından bir şey geleceğini kesin olarak bilen kimse, kustu denilecek şekilde olursa, kasten geğirmemelidir. Fakat bir şeyin geleceğini kesin olarak bilmezse, geğirmenin sakıncası yoktur.
1624- Geğirti sonucu oruçlu kimsenin kendiliğinden boğazına veya ağzına bir şey gelirse, onu dışarı atmalıdır. Ancak elinde olmaksızın mideye inerse, orucu sahihtir.
Kaza ve Keffareti gerektiren durumlar
1630- Ramazan ayı orucunu yemek, içmek, cima, istimna veya sabah ezanına kadar cünüp kalma yoluyla batıl ederse ve bunu bilerek, zorlama veya çaresizlikten değil de kendi isteğiyle yaparsa, kazayla birlikte keffaret de farz olur. Denilen şeylerin dışında bir şeyle orucunu bozan kimsenin, ihtiyat gereği, kazanın yanı sıra keffaret de vermesi müstehaptır.
1631- Biri, önceki meselede denilen şeyleri, kesin orucu bozmayacağına inanarak yapmışsa, keffaret farz olmaz. Aynı şekilde ergenlik çağının başlarında olan ve orucun kendisine farz olduğunu bilmeyen çocuklar için de hüküm aynıdır.
Orucun Keffareti
1632- Ramazan orucunun keffareti üzerine farz olan kimse, bir köle azat etmeli veya bir sonraki hükümde açıklayacağımız şekilde iki ay oruç tutmalı veya altmış fakiri ya doyuracak kadar yedirmeli yahut her birine bir mud (yaklaşık 750 gr.) buğday, arpa, ekmek ya da benzeri yiyecek maddelerini vermelidir. Bunların hiçbirine gücü yetmeyen kimse, gücü yettiği kadarıyla sadaka vermelidir. Bu da mümkün olmazsa istiğfar etmelidir. [“Estağfirullah” diyerek, Allah-u Tealâ’dan bağışlanma dilemelidir.] Ancak farz ihtiyat gereği, sonra keffareti ödemeye güç kazanırsa, keffareti yerine getirmesi gerekir.
1633- Ramazan orucunun keffaretini iki ay oruç tutarak ödemek isteyen kimse, bir ayın tamamını ve öbür aydan bir günü peş peşe tutmalıdır; ama geride kalan diğer günlerin peş peşe olmamasında herhangi bir sakınca yoktur.
1634- Ramazan orucunun keffaretini iki ay oruç tutmakla yerine getirmek isteyen kimsenin peş peşe tutacağı bir ay ve bir günün içinde, Kurban Bayramı gibi oruç tutulması haram olan veya vacip olan bir günün bulunmaması gerekir [aksi takdirde keffaret orucuna başlayamaz].
1635- Eğer peş peşe tutacağı günler dolmadan özürsüz olarak bir gün oruç tutmazsa keffaret orucuna yeniden başlaması gerekir.
1636- Hayız, nifas, mecburi yolculuk gibi özürler sebebiyle peş peşe tuttuğu oruçları yarıda bırakan kişinin, keffaret orucuna yeniden başlaması gerekmez. Böyle bir kimse özrü bertaraf olunca, orucuna kaldığı günden devam eder.
1637- Oruçlu kimse orucunu haram bir şeyle batıl edecek olursa, ister o şey şarap ve zina gibi aslen haram olsun, ister genel bir zararı olan bir yemek yemek veya hayız hâlindeyken kendi hanımıyla cinsel ilişki kurmak gibi başka bir sebepten dolayı haram olsun, bir keffaret yeterlidir. Fakat ihtiyat gereği cem keffareti vermesi müstehaptır. Yani bir köle azat etmeli, iki ay oruç tutmalı ve altmış fâkiri ya doyurmalı veya onlardan her birine bir mud (=yaklaşık 750 gr.) buğday, arpa, ekmek veya benzeri bir şey vermelidir. Bunların üçünü birden yapması mümkün olmayan kimse, hangisine gücü yeterse onu yerine getirmelidir.
1638- Allah’a veya Peygamber’e (s.a.a) yalan isnatta bulunan oruçlu kimsenin üzerine, keffaret farz olmaz. İhtiyat gereği keffaret vermesi müstehaptır.
1639- Ramazan ayının aynı gününde birkaç defa yer, içer, cinsel ilişkide bulunur veya istimna ederse, hepsi için bir keffaret yeterlidir.
1640- Eğer aynı gün içinde cinsel ilişki ve istimna dışında orucu bozan başka bir şey yapar, sonra da kendi eşiyle cinsel ilişkide bulunursa, her ikisi için bir keffaret ödemesi yeterlidir.
1641- Su içmek gibi aslında helâl olan ve orucu bozan bir şeyle orucunu bozduktan sonra yenilmesi haram olan bir yiyecek gibi aslında haram olan ve orucu batıl eden başka bir iş yapan kimse için, tek bir keffaret ödemek yeterlidir.
1642- Oruçlu kimse geğirmek vasıtasıyla ağzına gelen bir şeyi kasten yutarsa, farz ihtiyat gereği orucu batıl olur ve üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Ancak geğirdiğinde, eğer kan veya yenilebilir olmaktan çıkmış yiyecek maddesi ağzına gelir ve kasten onu yutarsa, cem keffareti vermesi daha iyidir.
1643- Belli bir günde oruç tutmayı nezreden kimse, eğer o günün orucunu kasten bozarsa, keffaret vermelidir. Bunun hükmü nezir bölümünde gelecektir.
1644- Başkasının akşam olduğunu haber vermesi üzerine, emin olmadığı halde iftar eden kimse, sonradan akşam olmadığını anlar veya akşam olup olmadığında şüphelenirse, hem kaza, hem de keffaret gerekir. Fakat haber verenin sözünün güvenilir olduğuna inanıyorduysa, sadece kaza gerekir.
1645- Orucunu bilerek bozan bir kimse, öğlenden sonra veya keffaretten kurtulmak amacıyla öğlenden önce yolculuğa çıkarsa, üzerine farz olan keffaret düşmez. Hatta böyle bir kimse için öğlenden önce tesadüfen bir yolculuk söz konusu olsa bile, keffaret ödemesi farzdır.
1646- Orucunu bilerek bozduktan sonra hayız, nifas veya hastalık gibi bir özürle karşılaşan kimsenin kefaret ödemesi ihtiyat gereği müstehaptır. Özellikle de ilaç kullanma gibi yollarla hastalığa veya hayız kanına yol açmışsa.
1647- Ramazan ayının ilk günü olduğunu kesin olarak bildiği hâlde orucunu bilerek bozan kimse, eğer daha sonra o günün şaban ayının son günü olduğunu anlarsa, üzerine keffaret gelmez.
1648- Ramazanın son günü mü yoksa şevval ayının ilk günü mü diye şüphelendiği bir günde orucunu bilerek bozan kimse, daha sonra şevval ayının ilk günü olduğunu anlarsa, üzerine keffaret farz olmaz.
1649- Oruçlu kimse, ramazan ayında oruçlu olan hanımıyla cinsel ilişkide bulunursa; eğer hanımını bu işe mecbur etmişse, hem kendinin, farz ihtiyat gereği hem de hanımının keffaretini vermelidir. Fakat kadının kendisi de bu işe razı olmuş olursa, her birine birer keffaret farz olur.
1650- Eğer bir kadın oruçlu olan kocasını cinsel ilişkiye zorlarsa, üzerine kocasının keffareti farz olmaz.
1651- Oruçlu kimse, ramazan ayında oruçlu hanımını cinsel ilişkiye zorlar, fakat daha sonra kadın ilişki esnasında bu işe razı olursa, her birine birer keffaret farz olur. erkeğin iki keffaret vermesi, ihtiyat gereği müstehaptır.
1652- Oruçlu olan bir kadın ramazan ayında uyuduğu hâlde, oruçlu olan kocası onunla cinsel ilişki kurarsa, kocasının üzerine tek bir keffaret farz olur; ama kadının orucu sahihtir ve bundan dolayı da keffaret gerekmez.
1653- Eğer erkek hanımını veya kadın kocasını cinsel ilişki dışında orucu bozan başka bir işe zorlarsa, hiçbirinin üzerine keffaret farz olmaz.
1654- Yolculuk veya hastalık gibi bir sebepten ötürü oruç tutmayan kimse, oruçlu olan hanımını cinsel ilişkiye zorlayamaz; zorladığı takdirde erkeğe keffaret farz olmaz.
1655- İnsan, keffaretini yerine getirme hususunda ihmalkâr davranmamalıdır; ama hemen yerine getirmesi de gerekmez.
1656- Farz olan keffaret borcu birkaç yıl ödenmezse, üzerine bir şey eklenmez.
1657- Bir günlük keffaret borcunu altmış fakire yiyecek maddesi vererek ödemesi gereken kimse, altmış fakire ulaşma imkânı olduğu takdirde sayıyı azaltamaz. Ulaşma imkânı olmasa da keffaret sayısını azaltmamalıdır. Örneğin otuz kişiye ikişer mud yiyecek verebilir. Fakat fakirin aile fertlerinden her biri için, çocuk dahi olsa bir mud yiyecek verebilir. Çocuk olmaları halinde fakir şahıs ailesinin yerine vekâleten veya velayeten kabul edebilir. Altmış fakiri bulamaz, sadece örneğin otuz kişi bulursa, her birine iki mud yiyecek verebilir. Farz ihtiyat gereği mümkün olduğunda diğer otuz kişiye de bir mud yiyecek vermelidir.
1658- Ramazan orucunun kazasını tutmakta olan bir kimse, öğlenden sonra orucunu kasten bozarsa, on fakire birer mud (yaklaşık 750 gr.) yiyecek maddesi vermeli; bunu vermekten âciz olursa da, üç gün oruç tutmalıdır.
Sadece Kazayı gerektiren durumlar
1659- Bazı durumlarda -önceden değinilen yerlerin dışında- sadece orucun kazasını tutmak insana farz olur, keffaret farz olmaz.
1) Ramazan ayının gecesinde cünüp olup, 1602. hükümde açıklandığı üzere sabah ezanına kadar ikinci uykudan uyanmamak.
2) Orucu bozacak bir iş yapmadığı hâlde oruca niyet etmemek veya riya için oruç tutmak veya oruçlu olmamaya niyet etmek. Ayrıca 1551. hükümde açıklandığı gibi, orucu bozan bir şeyi yapmak isterse.
3) Ramazan ayında cünüp olduktan sonra gusletmeyi unutarak bir veya birkaç gün cenabet hâlinde oruç tutmak.
4) Ramazan ayında fecrin doğup doğmadığını araştırmadan, orucu bozan bir iş yapılır, daha sonra sabah olduğu anlaşılırsa.
5) Fecir doğduğu hâlde, “Henüz doğmamıştır” diyen bir kimsenin sözüne dayanarak orucu bozan bir iş yapılır, daha sonra sabah olduğu anlaşılırsa.
6) “Fecir doğmuştur” diyen kimsenin sözüne yakin etmeyerek veya şaka yaptığını zannederek, fecir doğduğu hâlde orucu bozan bir iş yapılır, daha sonra sabah olduğu anlaşılırsa.
7) Sözü kendisine şer’i olarak hüccet olan veya yanlışlıkla sözünün hüccet olduğunu inanarak iftar eder, sonra akşam olmadığı anlaşılırsa.
8) Güneşin battığına emin olarak iftar edilir, daha sonra akşam olmadığı anlaşılırsa. Fakat havanın bulutlu olması nedeniyle akşam olmadığı hâlde, oldu sanarak iftar edilirse, farz ihtiyat gereği kaza etmelidir.
9) Susuzluktan dolayı ağza su alıp çalkaladığı esnada, elde olmaksızın boğaza su kaçırmak.
Fakat oruçlu olduğunu unutarak suyu içerse veya susuzluk dışında bir şey için örneğin abdeste ağzı çalkalamak gibi müstehap bir iş için ağzına su alırken elinde olmaksızın aşağı su kaçarsa, kaza gerekmez.
10) Zorlamayla, zaruri olduğu için veya takiyyeden dolayı orucunu bozar; zorlama ve takiyye de yemek, içmek veya cima olursa, sadece kaza edilmelidir. Üçü dışındaki yerlerde de farz ihtiyat gereği kaza edilmelidir.
1660- Bir kimse, su dışında [sıvı] bir maddeyi ağzına aldığında veya burnuna su aldığında elinde olmaksızın boğazına bir şey kaçırırsa, üzerine kaza gelmez.
1661- Oruçlu kimsenin, haddinden fazla ağzına su alıp çalkalaması mekruhtur. Suyu ağzında çalkaladıktan sonra tükürüğünü yutmak isteyen kimsenin üç defa dışarıya tükürmesi ise çok iyidir.
1662- Bir kimse, suyu ağzına alıp çalkalarken elinde olmayarak veya unutarak boğazına su kaçacağını bilse, ağzına su almamalıdır. Bunu yaparsa su boğazına kaçmasa da, farz ihtiyat gereği orucunu kaza etmesi gerekir.
1663- Ramazan ayında araştırdıktan sonra, fecrin doğmadığına yakin edip orucu bozacak işlerden birini yapar, daha sonra fecrin doğduğu anlaşılırsa, kaza gerekmez.
1664- Akşam olup olmadığından şüphe eden kimse, orucunu bozamaz. Ama fecrin doğup doğmadığından şüphe eden kimse, araştırmadan önce bile orucu batıl eden bir iş yapabilir.
Kaza Orucu ile ilgili hükümler
1665- Deli olan bir adamın, kendine gelip iyileşince, delilik zamanında tutmadığı oruçları kaza etmesi farz değildir.
1666- Kâfir birisi Müslüman olursa, kâfirlik döneminin oruçlarını kaza etmesi gerekmez. Ancak Müslüman olan birisi kâfir olur ve sonra yeniden Müslüman olursa, kâfirlik döneminde tutmadığı oruçların kazasını yerine getirmelidir.
1667- Sarhoşluktan dolayı tutulmayan oruçların kazası tutulmalıdır. Hatta tedavi amacıyla yenilen bir şeyin etkisi sonucu sarhoş olunsa bile, tutulmayan oruçların kaza edilmesi gerekir.
1668- Mazeretli olduğu için birkaç gün ramazan orucunu tutmayan kimse, sonradan özrünün ne zaman bertaraf olduğunda şüpheye düşerse, orucunu tutmadığı günler hususunda ihtimal verdiği fazla miktarı kaza etmesi farz değildir. Meselâ, ramazandan önce yolculuğa çıkan bir kimse, ramazanın beşinci mi yoksa altıncı günü mü yolculuktan döndüğünü bilmezse veya ramazanın son günlerinde yolculuğa çıkar, fakat yirmi beşinci mi, yoksa yirmi altıncı günü mü yola çıktığını bilmezse; az miktar olan beş günü kaza etmekle yetinebilir. Elbette ihtiyat gereği fazla olan miktarı, yani altı gün oruç tutması müstehaptır.
1669- Birkaç ramazandan orucu kazaya kalan kimse, bunlardan hangisini isterse önce tutabilir; sakıncası yoktur. Ancak, eğer son ramazanın kazası için vakit dar olursa, meselâ, son ramazandan beş gün orucu kazaya kalmış olur ve sonraki ramazana da beş gün kalmış olursa, önce son ramazanın kazasını tutması daha iyidir.
1670- Birkaç ramazandan orucu kazaya kalan kimse, niyet ederken tuttuğu orucun hangi ramazanın kazasına ait olduğunu belirtmezse, son ramazanın kazası sayılmayacağı gibi, gecikmeden dolayı gelecek keffareti de kaldırmaz.
1671- Ramazan orucunun kazasını tutmakta olan kimse, kaza etmek için vakti dar olmazsa, öğlenden önce orucunu bozabilir. Vakit dar olursa, bozmaması daha iyidir.
1672- Ölen birin ramazan orucunun kazasını tutan kimsenin orucu öğlenden sonra bozmaması daha iyidir.
1673- Hastalık, hayız veya nifas nedeniyle ramazan orucunu tutmayan ve kaza oruçlarını tutabileceği bir süre geçmeden ölen kimsenin oruçlarının, kaza edilmesi gerekmez.
1674- Ramazan ayında hastalanıp, oruç tutamayan kim-senin hastalığı sonraki ramazana kadar devam ederse, üzerine kaza gerekmez; ama her bir güne karşılık bir mud (yani yaklaşık 750 gr. olan) buğday, arpa, ekmek gibi yiyecek maddelerinden fakire vermesi gerekir. Fakat orucu tutmamasının sebebi, yolculuk gibi başka bir özürden ötürü olur ve bu özrü de gelecek ramazana kadar devam ederse, tutmadığı oruçları sonradan kaza etmeli ve farz ihtiyat gereği de her bir güne karşılık bir mud yiyecek maddesi fakire vermelidir.
1675- Hastalık nedeniyle ramazan orucunu tutmamış olan kimse, ramazandan sonra iyileşir fakat gelecek ramazana kadar devam eden başka bir özrün çıkmasıyla oruçları kaza edemezse, [ikinci ramazandan sonra] tutmadığı oruçları kaza etmelidir. Farz ihtiyat gereği tutamadığı her oruç için fakire bir mud yiyecek de vermelidir. Yine, ramazan ayında hastalığın dışında başka bir özürden dolayı [ramazan orucunu tutmayan kimse,] eğer ramazandan sonra bu özrü ortadan kalkar; ama gelecek ramazana kadar süren bir hastalık nedeniyle oruçlarını kaza etmezse, hüküm aynıdır.
1676- Bir özür nedeniyle ramazan ayında oruç tutmayan kimsenin özrü ramazandan sonra bertaraf olduğu hâlde kasten sonraki ramazana kadar kaza oruçlarını tutmazsa, bu oruçları sonradan kaza etmeli ve her gün için de bir mud, yani yaklaşık 750 gr. ağırlığında buğday, arpa veya benzeri bir yiyecek fakire vermelidir.
1677- Orucun kazasında ihmal gösterip vakit daralıncaya kadar kaza orucunu tutmaz ve bu vakitte de bir özürle karşılaşırsa, sonradan bu oruçları kaza etmeli ve farz ihtiyat gereği her gün için bir mud yiyecek fakire vermelidir. Aynı şekilde özrü bertaraf olunca kaza orucunu tutmayı kararlaştırır; ama kaza etmeden vakit darlığında ikinci bir özürle karşılaşırsa, hüküm aynıdır.
1678- Hastalığı birkaç yıl devam eden kimse iyileştikten sonra son ramazanın kazasını yerine getirmeli ve önceki yıllardan kalma her orucu için de bir mud yiyecek fakire vermelidir.
1679- Her gün için bir mud (yaklaşık 750 gr.) yiyecek vermesi gereken kimse, birkaç günün kefaretini tek bir fakire verebilir.
1680- Ramazan orucunun kazasını birkaç yıl geciktiren kimse, hem bu kaza oruçları tutmalı, hem de geciktirdiği birinci yıl için, her gününe bir fakire bir mud yiyecek vermelidir. İlk yılın dışındaki yıllar için bir şey farz olmaz.
1681- Bir kimse, ramazan orucunu bilerek tutmazsa, üzerine hem kaza, hem de keffaret yani bir köle azat etmek veya altmış fakiri doyurmak veya iki ay oruç tutmak gerekir. Eğer o orucun kazasını gelecek ramazana kadar tut-mazsa, ayrıca farz ihtiyat gereği, her gün için fakire yaklaşık 750 gr. yiyecek keffaret vermesi gerekir.
1682- Ramazan orucunu bilerek tutmayan bir kimse, aynı günde birkaç defa cinsel ilişki kurar veya istimna yapar veya orucu bozan başka bir şey yaparsa, keffaret tekrarlanmaz, tek bir keffaret ödemesi yeterlidir.
1683- Daha önce 1371. namaz hükmünde açıkladığımız üzere, babanın ölümünden sonra kazaya kalan oruçlarını büyük erkek evladının yerine getirmesi ihtiyat gereği farzdır. Her gün için 750 gr. Yiyecek fakirlere verebilir. Varisler razı olursa, ölünün malından ödeyebilir.
1684- Üzerinde adak orucu veya ecir orucu gibi ramazan orucundan başka farz bir orucu kalan baba, eğer bunu kaza etmeden ölürse, büyük erkek evlada onu kaza etmesi farz değildir.
Yolculukta Oruç hükümleri
1685- Yolculukta dört rekâtlı namazlarını iki rekât olarak kılması gereken bir yolcu oruç tutamaz. Ama işi yolculuk olan veya yolculuğu günah olarak nitelenen kimse gibi namazlarını tam kılan bir kimse, yolculukta oruç tutmalıdır.
1686- Ramazan ayında yolculuğa çıkmanın sakıncası yoktur; fakat yolculuk oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur. Hac, umre veya zaruri bir durum olmadıkça, ramazan ayında yolculuk etmek mekruhtur.
1687- Ramazan orucu dışında üzerine belli bir oruç farz olan kimse, örneğin kiralama ve benzeri yolla farz olursa veya itikâfın üçüncü günü olursa, yolculuk edemez. Hatta yolculukta olsa bile, mümkün olduğu takdirde, herhangi bir yerde on gün kalmayı kastederek o orucu tutmalıdır. Ama o günün orucu nezir vesilesiyle farz olmuşsa; anlaşılan o günde yolculuğun caiz olduğu ve ikamet kastının da farz olmadığıdır. Elbette mecbur kalmadıkça yolculuk etmemesi, yolculukta ise ikamet niyeti etmesi daha iyidir. Yemin veya ahit yoluyla vacip olmuşsa, farz ihtiyat gereği yolculuğa gitmemeli ve yolculukta ise ikamet niyeti etmelidir.
1688- Bir kimse, müstehap oruç tutmayı nezreder, fakat vaktini belirtmezse, yolculukta onu yerine getiremez. Ama yolculukta belirli bir gün oruç tutmayı nezrederse, yolculukta onu yerine getirmelidir. Aynı şekilde belirli bir gün, ister yolculukta olsun veya olmasın, oruç tutmayı nezreden kimse, yolculuk halinde dahi olsa o günü oruç tutmalıdır.
1689- Yolcu olan kimse, [Allah-u Tealâ’dan] bir hacet istemek için Medine şehrinde üç gün müstehap oruç tutabilir. O üç günün Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri olması daha iyidir.
1690- Yolculukta orucun batıl olduğunu bilmediğinden dolayı oruç tutan bir kimse, oruçlu bulunduğu günün içerisinde bu hükmü öğrenmiş olursa, orucu batıl olur. Ama akşama kadar öğrenmeyen kimsenin orucu sahihtir.
1691- Yolcu olduğunu veya seferde orucun batıl olduğunu unutarak yolculukta oruç tutan kimsenin orucu, farz ihtiyat gereği batıldır.
1692- Oruçlu olan kimse öğlenden sonra yolculuğa çıkarsa, farz ihtiyat gereği orucunu tamamlamalıdır. Kazası da gerekli değildir. Öğlenden önce yolculuğa çıkan kimse, özellikle de akşamdan yolculuk niyeti etmişse, farz ihtiyat gereği oruç tutamaz. Ancak hadd-i terahhusa yani, şehrin duvarlarının görünmeyeceği ve ezan seslerinin duyulmayacağı yere vardığında orucunu bozabilir; eğer ondan önce orucunu bozarsa, üzerine keffaret farz olur.
1693- Ramazan ayında yolculuk eden kimse, ister fecirden önce yolculukta olsun veya oruçlu olup da yolculuk etmesin, öğlenden önce vatanına veya on gün kalmak istediği bir yere varırsa, orucu bozan bir iş yapmamışsa, farz ihtiyat gereği o günü oruç tutmalıdır. Kazası da yoktur. Ama eğer orucu bozan bir iş yapmışsa, o günün orucu üzerine farz değildir, sonradan kazasını etmelidir.
1694- Vatanına veya on gün ikamet edeceği yere öğlenden sonra varan yolcunun orucu, farz ihtiyat gereği batıldır ve sonradan kazasını tutmalıdır.
1695- Yolculuk veya herhangi bir özür nedeniyle oruç tutmayan kimsenin, ramazan ayının gündüzünde cinsel ilişkide bulunması ve yemek-içmekle kendini tam olarak doyurması mekruhtur.
Kendilerine Oruç farz olmayan kişiler
1696- Yaşlılık nedeniyle asla oruç tutamayan veya oruç tutması meşakkatli olan kimseye oruç farz değildir. Fakat ikinci durumda (meşakkatli durumda) her bir güne karşılık yaklaşık 750 gr. buğday, arpa, ekmek veya benzeri gıda maddelerinden fakire vermesi gerekir.
1697- Yaşlılık nedeniyle oruç tutmayan kimse, ramazandan sonra oruç tutmaya güç kazanırsa, müstehap ihtiyat gereği tutmadığı oruçların kazasını yerine getirmelidir.
1698- Hatalığı olup bu yüzden tahammül edilmeyecek derecede kür susayan veya şiddetli susuzluktan dolayı büyük zorlukla karşılaşan kimseye oruç farz değildir. Ama ikinci durumda, böyle bir kimsenin her güne karşılık yaklaşık 750 gr. yiyecek fakire vermesi gerekir. Böyle bir kimse, sonradan iyileşerek oruç tutmaya güç kazanırsa, oruçları kaza etmesi farz değildir.
1699- Doğumu yaklaşmış hamile bir kadının oruç tutması, kendisine veya çocuğuna zarar verecek olursa, oruç ona farz olmaz. Ancak her güne karşılık her fakire 750 gr. yiyecek vermelidir. Her iki durumda da tutmadığı oruçları sonradan kaza etmelidir.
1700- Bebek emziren kadının sütü az olduğunda, eğer oruç tutması emzirdiği bebeğe zarar verecek olursa, oruç tutmak ona farz değil; ister bu kadın bebeğin öz annesi olsun, isterse dadısı olsun veya ücretli süt versin, fark et-mez. Ancak oruç tutmadığı her bir güne karşılık fakire 750 gr yiyecek vermelidir. Her iki durumda da tutmadığı oruçları sonradan kaza etmelidir. Elbette farz ihtiyat gereği bu hüküm, çocuğa süt vermek sadece bu yollara bağlı olduğu durumdadır. Ama çocuğa başka bir şekilde süt vermek mümkünse, örneğin birkaç kadın çocuğa süt verirse veya emzik ve biberonla da süt verebilirlerse bu hükmün geçerli olması şüphelidir.
Ayın ilk günün tespiti
1701- Ayın ilk günü, dört yolla tespit edilir:
1) Bizzat insanın kendisinin hilâli görmesi ile.
2) Sözleri yakîn ve itminan sağlayacak bir gurubun ayı gördük demesiyle veya herhangi bir şeyle insana yakin hasıl olmasıyla veya aklan-i bir yolla güven hasıl olmasıyla.
3) İki adil erkeğin gece hilâli gördüklerini söylemeleri ile. Ancak hilâlin vasfı konusunda farklı haber verirlerse ayın ilk günü tespit edilmiş olmaz. Aynı şekilde insan onların yanlışlarına emin olursa veya onların şahadetinin aksine delil veya delil hükmünde bir şey olursa, örneğin şehrin halkının çoğunun hilali görmek için baktıkları halde iki adil şahısın dışında kimse ayı gördüğünü söylemezse veya kalabalık bir gurup ayı görmek için baktıkları halde, onların içerisinde iki adil kişi ayı gördüklerini iddia ederse, oysa ayın yerini bilmek, keskin görmek ve diğer özelliklerde birinci iki adil kişi gibi olan iki ayrı adil kişi onların arasında bulunmasına, hava saf ve o iki kişinin görmesini engelleyecek bir şey de olmamasına rağmen diğerleri görmezse, bu gibi yerlerde ayın ilk günü iki adil kişinin şahadetiyle sabit olmaz.
4) Şaban ayından otuz günün geçmesi ile. Şabandan otuz gün geçince, ramazan ayının ilk günü sabit olur. Yine, ramazan ayından otuz günün geçmesiyle de şevval ayının ilk günü sabit olur.
1702- Şer’î hâkim hükmetmesiyle ayın ilk günü sabit olmaz. Ama onun hükmünden veya onun için sabit olmasından ayın görüldüğüne güven hasıl olursa, sabit olur.
1703- Ayın ilk günü, müneccimin sözü ile sabit olmaz. Ancak, insan onun sözü ile ayın ilk günü olduğuna yakin ederse, ona göre amel etmelidir.
1704- Hilâlin yüksekliği veya geç batışı ile, önceki gecenin, ayın ilk gecesi olduğuna hükmedilmez. Yine ayın kenarında aydınlığın olması, ikinci gece olduğuna delil değildir.
1705- Kendisine ramazan ayının ilk günü sabit olmadığından dolayı oruç tutmayan bir kimse, sonradan önceki gecenin ayın ilk gecesi olduğu sabit olursa, o günün orucunu sonradan kaza etmelidir.
1706- Bir şehirde ayın ilk günü sabit olursa, ufukları bir olan diğer şehirler için de ayın ilk günü sabit olur. Burada söz edilen ufukların bir olmasından kasıt, yani birinci şehirde görüldüğünde, bulut gibi bir engel olmaması halinde diğer şehirde de görülmesidir. Bu, ikinci şehrin birinci şehrin batısında ve enlemde birbirine yakın olması durumundadır. Ama doğusunda olursa, birinci şehrin ufkunda kalma miktarı, iki şehrin güneş batışı arasındaki ihtilafının miktarından fazla olsa dahi, ufuklarının aynı olması halindedir.
1707- Ramazan ayının son günü mü yoksa şevval ayının ilk günü mü olduğunu bilmediği gün, insanın oruç tutması gerekir. Fakat o gün içerisinde şevval ayının ilk günü olduğunu anlarsa, orucunu açmalıdır.
1708- Hapiste olan bir kimse, ramazan ayının girişine yakin edemezse, tahmin üzere amel etmelidir. Güçlü bir tahmin edebilme imkânı varsa, zayıf tahmine amel edemez. Güçlü tahmin için elinden gelen çabayı sarf etmelidir. O da mümkün olmazsa ihtimalin güçlenmesine neden olacaksa son çare olarak kuraya başvurabilir. Eğer zanna amel etmek mümkün değil de, ramazan ayı olduğuna ihtimal verdiği bir ay oruç tutmalıdır. Elbette o ayı dikkate almalı, sonradan Ramazan ayı veya ondan sonra olduğu anlaşılırsa bir şey ona farz olmaz. Fakat Ramazan ayından önce olduğu anlaşılırsa, o zaman Ramazan ayının oruçlarını kaza etmelidir.
Haram ve Mekruh olan Oruçlar
1709- Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde oruç tutmak haramdır. Bunun gibi, Şaban ayının son günü mü yoksa Ramazan ayının ilk günü mü olduğu bilinmeyen günde ramazan ayının ilk günü niyet edilerek tutulan oruç da haramdır.
1710- Bir kadın, müstehap oruç tuttuğu takdirde kocasının cinsel haklarını zâyi edecek olursa oruç tutması haramdır. Farz olup da belirli bir vakti olmayan, vakit belirlenmeyen nezir orucu gibi oruçlarda, farz ihtiyat gereği batıldır ve nezir orucunun yerine geçmez. Aynı şekilde kadının, hakkı zayi olmasa da kocası men etmesi halinde sünnet veya vakti belirlenmemiş farz oruç tutması, farz ihtiyat gereği haramdır. Kocasının izni olmadan müstehap oruç tutmaması, ihtiyat gereği müstehaptır.
1711- Evladın tuttuğu müstehap oruç, şefkatlerinden dolayı anne-babaya eziyete sebep olacaksa, caiz değildir.
1712- Anne-babasının izni olmaksızın nafile oruç tutan çocuğun oruç tutmasını anne-babası günün ortasında yasaklarsa, şefkatlerinden dolayı eziyet olmalarına sebep olacaksa, orucunu bozmalıdır.
1713- Doktor oruç zararlıdır dese de, kendisine orucun önemli zararı olmadığını bilen kimse, orucunu tutmalıdır. Yine bir kimse, orucun kendisine zarar vereceğine yakîni veya zannı olursa, doktor, zararlı değildir dese bile oruç tutması farz değildir.
1714- Kendisine orucun önemli zararı olmadığını bilen veya ihtimal veren ve bu ihtimalden dolayı korkuya kapılan kimsenin ihtimali akıl sahiplerinin onayladığı bir ihtimal olursa, oruç tutması farz değildir. Zarar ölüme veya bir uzvun kesilmesine yol açacak derecede olursa oruç tutmak haramdır. Bunun dışında Allah rızası için oruç tutar, sonradan da önemli zararı olmadığı belli olursa, orucu sahih olur.
1715- Orucun kendisine zararlı olmadığına inanarak oruç tutan bir kimse, akşam olduktan sonra orucun kendisine önemli zararı olduğunu anlarsa, farz ihtiyat gereği o günün kazasını sonradan yerine getirmelidir.
1716- Burada saydıklarımızın dışında başka haram oruçlar da vardır ki onlar, geniş fıkıh kitaplarında açıklanmıştır.
1717- Aşura gününde ve Arefe günü mü, yoksa Kurban Bayramı günü mü olduğu şüpheli olan günde oruç tutmak mekruhtur.
Müstehap Oruçlar
1718- Önceki hükümlerde açıklanan haram ve mekruh oruçlar dışında, yılın bütün günlerinde oruç tutmak müste-haptır. Ama bazı günleri oruç tutmak için özellikle tavsiye edilmiştir ki, onların bazısı şunlardan ibarettir:
1) Her ayın ilk ve son Perşembe günleri, onuncu günden sonraki ilk Çarşamba günleri oruç tutmak. Eğer bir kimse, bu günlerde oruç tutmazsa, bunları kaza etmesi müstehaptır. Hatta asla oruç tutamayan kimsenin her güne karşılık yaklaşık 750 gr. yiyecek veya [bir dirhem, yani] 12/6 nohut ağırlığındaki gümüşü (60) fakire vermesi müstehaptır.
2) Her [kamerî] ayın on üç, on dört ve on beşinci günlerini oruç tutmak.
3) Recep ve Şaban aylarının hepsini veya bir gün olsa bile bu iki aydan bir kısmını oruç tutmak.
4) Nevruz Bayramı gününü
5) Şevval ayının beşinden dokuzuna.
6) Zilkade ayının yirmi beşinci ve yirmi dokuzuncu günleri.
7) Zilhicce ayının birinci gününden dokuzuncu gününe (yani Arefe gününe) kadar oruç tutmak. Fakat oruç tutunca, zaafa uğrayarak Arafe gününün duaları okunamayacaksa, oruç tutmak mekruhtur.
8) Yine Mübarek Gadir-i Hum Bayramı (=18 zilhicce)
9) Mubahele günü (= 24 zilhicce)
10) Muharrem ayının birinci ve üçüncü ve yedinci günleri.
11) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) mübarek doğum günü olan 17 rebiu’l evvel
12) Cemadiye’l Evvel ayının on beşinci günü
13) 27 recep günü olan Meb’as Bayramı yani Resulullah’ın (s.a.a) peygamberliğe seçildiği günü de oruç tutmak müstehaptır.
Müstehap oruca başlayan kimsenin bunu tamamlaması farz değildir. Hatta mümin bir kardeşi onu yemeğe davet ettiğinde onun davetini kabul ederek öğlenden sonra dahi olsa, orucunu bozması müstehaptır.
60 [12/6 nohut gümüş (yani 12 nohut ve bir nohudun onda altısı), ölçü olarak bir dirhem ağırlığına eşittir. Her bir nohudun ağırlığı ise, 0.1953 gramdır. Dolayısıyla 12/6 nohudun yani bir dirhemin ağırlığı, 2.4607.3 gramdır.]
Orucu batıl eden işlerden sakınmanın müstehap olduğu durumlar
1719- Ramazan ayında oruçlu olmadıkları hâlde, orucu bozan işlerden sakınmak şu beş kişi için müstehaptır:
1) Yolculuk esnasında orucu bozan şeylerden birini yapıp, öğlenden önce kendi vatanına veya on gün kalacağı bir yere varan yolcu.
2) Öğlenden sonra, kendi vatanına veya on gün kalacağı yere varan yolcu.
3) Öğlenden sonra veya önce iyileşen ve orucu bozan işlerden birini yapmış olan hasta. Fakat orucu bozan şeylerden birini yapmamışsa, farz ihtiyat gereği oruç tutmalıdır.
4) Gündüz hayız ve nifas kanından temizlenen kadın.
5) Ramazan ayının gündüzünde Müslüman olan ve orucu bozan şeylerden birini yapan kâfir.
1720- Oruçlu kimsenin akşam ve yatsı namazlarını, orucunu açmadan önce kılması müstehaptır. Ama eğer biri onu beklemekte olur veya yemeğe meyli fazla olduğundan huşû içinde namaz kılacak durumda değilse, namazdan önce iftar etmesi daha iyidir. Ancak mümkün olduğu kadar namazı fazilet vaktinde eda etmelidir.